Hizipçilik TDK güncel sözlüğünde şu şekilde tanımlanmaktadır: “Örgütlenmiş bir topluluğun içinde bütünlüğü bozacak biçimde yeni bir topluluk oluşturma, klikçilik.” Yazımızda akademide hizipçiliğe yol açabilecek örnekler vermek istiyorum.
Üniversitelerde rektör adayları arasında seçim yapılması doğru değildir. Rektörlük seçiminde demokrasi kuralı uygulanmaz. Çünkü demokrasi siyasi bir kavramdır. Rektörlük ise siyasi değil, idari ve akademik bir makamdır. Ölçünün siyaset ve taraftarlık değil liyakat olması gerekir. Rektörlük seçiminin olduğu dönemlerde akademisyenler hiziplere ayrılıp kendi adaylarının kazanması için çalışmaktadırlar. Seçim sonrasında yeni seçilen rektör, seçilememiş rektör adayı akademisyenlere, seçim bittiği zaman hiçbir şekilde idari görev vermemekte; bu da yetersiz akademisyenlerin diğer idari görevlere gelmesine yol açmaktadır.
Diğer taraftan akademisyen tercih etmediği yönetim geldiği zaman kendisine yeterli çalışma alanı verildiği süre içerisinde istemediği yönetimle de birlikte çalışmalıdır. Seçimden sonra üniversitede potansiyeli olmasına rağmen hangi yönetim olursa olsun hem üst yönetim hem de akademisyen birlikte çalışmalıdır. Aksi takdirde insan gücümüzü verimli kullanmamış olacağız. Bu örnekleri rektörlük seçimlerinde çok bariz olarak görmekteyiz.
Kısaca akademisyenler üniversitenin elemanı olup; hizipçilik kaygısıyla üniversiteye olan sorumluluklarını geri plana bırakmamalıdır. Her şeyden önce iyi bir akademisyenin kuruma aidiyet hissi bulunmalıdır. Bu doğrultuda bağlı olduğu alana bilimsel katkı sunması ile birlikte idari tecrübelerini de sergilemelidir. Diğer yandan göreve atanan rektör “bu bizden değildir” diye düşünüp kuruma bağlı olarak çalışan herhangi bir akademisyeni ötekileştirmeden işini ehline teslim edebilmelidir. İdari mevki ve görev teslim edilen bu akademisyen ise; makama olan hürmetinde kusur etmeden verilen görevi lâyıkıyla yerine getirmelidir. Akademik ünvan basamaklarını bir bir tırmanırken bu görev bilincini zaten ister istemez kazanmış olan bu bilim insanı, kendisine verilen bu idari görevi de benimseyip; göreve sahip çıkmasını bilmelidir. İdari görevin sorumlulukları akademik personele ayrı bir misyon ve vizyon yüklüyor olsa da; bu görevi icra ederken karşısına çıkabilecek zorlukları aşmanın kendisine ayrı bir ufuk kazandıracağı bilinciyle davranırsa akademik başarısını idari düzlemde kazanmış olduğu başarılarla taçlandıracaktır. İster en üst düzey yönetici olsun, ister herhangi bir düzeyde idari görev tanınsın akademik kişi bu makamın ve gücün hallerini hatırlamalı ve bu görev bilinciyle makamın hakkını teslim etmelidir.
İnsanın aklına çözüm olarak şu geliyor: Acaba akademisyenler akademiye ilk başladıkları zaman “Nasıl akademisyen olunur?” konusunda eğitilmeli mi?
Akademisyenler şuna karar vermeli: benim hizibimin çıkarları mı; yoksa çalıştığım kurumun öncelikleri mi önemli?
Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.