MUSTAFA DAYI

Malatyalı değilseniz yahut Malatya’da yaşamıyorsanız Mustafa Dayı size lalettayin biri gibi gelecektir. Ancak yirmi yaşını geçmiş bir Malatyalıysanız ‘Mustafa Dayı’  deyince gözünüzün önüne uzun boylu, iri cüsseli, beyaz uzun saçları ve birbirine karışmış bıyık ve sakallarıyla İskandinav bilgelerine benzeyen, biraz da Victor Hugo’yu anımsatan yetişkin adam gelecektir.

Şayet Malatya’da yaşamıyorsanız ve bu yazıyı internetten okuyarsanız;  Google ye hemen ‘Mustafa Dayı Malatya’ yazarak görsellerde karşınıza çıkan adamla tarifimin bire bir uyuştuğuna tanıklık edebilirsiniz.

Mustafa Dayı’nın soyadı Tunç. Ancak bu bilginin bir kıymeti yok kimsenin nazarında. Çünkü onun bir kimliğe dahi ihtiyacı yok. Malatya’nın simgelerinden biri haline gelmiş ve herkes onu ‘Mustafa Dayı’ olarak tanımıştır.

 Malatya’nın merkezinde uzun yıllar onunla karşılaşmak sıradan bir hadiseydi. Geçmişine dair şifahi olarak duyduğunuz, yazılı olarak okuduğunuz bir hayli bilgi olabilir.

 Bizi ilgilendiren bir durum da değil aslında onun geçmişi. Mustafa Dayı kendi hayat hikâyesini yaşamış, belki sırtındaki ağır yükü aslanlar gibi taşıyıp meczupluk rütbesine terfi etmiş ender insanlardan biridir. Malatya velileriyle, delileriyle, meczuplarıyla nam salmış bir şehir ise Mustafa Dayı’da bu kadim ağacın meyvelerinden birisi…

 Yaşı otuzu bulan hemşerilerimiz hatırlar ‘ Delilerimiz ve Velilerimiz Takvimi’ vardı eskiden. Bu takvimde yakın tarihte Malatya’mızın unutulmayan simalarının fotoğraflarına yer verilmişti.

Mercedes Kadir’den Şorikli Yaşar’a, Haceli’den Gız Mahmut’a Malatya’nın çok uzak olmayan tarihinde yer etmiş bu kişilerin hayatta olan son ferdi Mercedes Kadir’di.

Onun da ölümü ile şimdi o takvim sayfasından geriye onları görenlerin dimağlarındaki anılar kaldı.  60’lı yıllarda dedemlerin Kanalboyu’ndaki evine Şorikli Yaşar sık sık gidermiş .

Biz ona yetişemesek de büyüklerimizden dinlediğimiz anılarla onu tanıyorduk. Belki biz de Mercedes Kadir’i, Mustafa Dayı’yı anlatacağız ve bizden sonrakiler bu şifahi geleneğe yeni kişiler ve yeni anılar ekleyerek bu kültürü kuşaktan kuşağa aktaracak.  

Mustafa Dayı’dan çok uzaklaşmadan onunla ilk karşılaştığım güne sizi götüreyim. 2009 yılının bir bahar gününde Kapalıçarşı’nın karşısından Halk Bankasının oradaki ışıklara doğru ağır adımlarla ilerliyordum.

Yanımda Mustafa Dayı kendinden emin adımlarla ilerliyor ve beni göz hapsine alarak sosyal bozulmadan, yozlaşmadan, zamaneden şikayet ederek öfkeyle yürüyordu. Söylediği sözlerdeki doğruluk payı onun söylediklerini başımla onaylamama sebep oluyor ancak öfkesi ile artan ses tonu beni tedirgin ediyordu.

 Işıklara geldiğimizde öfkeyle bağırmaya devam ediyordu.  Ben , eski belediyenin oraya geçtiğimde Mustafa Dayı hâlâ bağırıyordu.

 Arkama bakmaya bile çekinerek Fuzuli’ye doğru hızla ilerleyip gözden kayboldum.  Böylesine doğru sözler söyleyen bir insanın bu tavrına doğrusu anlam verememiştim. Aylar geçmişti üzerinden… Kanalboyu caddesinden Cengiz Topel’e doğru gidiyordum.

Mustafa Dayı yine karşıma çıktı ve birbirimize eski iki tanıdık gibi baktık. Beni gördüğü an yine toplumsal bozulmalardan yakınmaya başladı. Bu kez daha öfkeli ve sesi daha gürdü.

 Ancak ben de temkinliydim. Sosyal mesafeme dikkat ederek yürüyor, her an uzaklaşacak gibi adımlarımı da hızlandırıyordum. Tedirginliğimi fark eden bir adam ‘Korkma korkma, meczup o’ dedi. Ben Mustafa Dayı’nın meczup olduğunu o gün öğrenmiştim ve böylesine doğru sözler söyleyen bir insan nasıl meczup olur diye düşünmüştüm.

Aradan yıllar geçince sosyal medyanın yaygınlaşması ile Mustafa Dayı’nın da fotoğraflarını sık sık görmeye başlamıştım.

Ancak neredeyse 13-14 sene Mustafa Dayı’yla bir daha hiç karşılaşmamıştık sokakta. Pandemi sürecinde onu son kez görmüştüm İnönü Caddesi’nde. Çökmüş, yaşlanmış ve perişan bir vaziyette fakat yine asil öfkesini koruyarak bakıyordu etrafa. Birkaç saniye ona baktım ve tebessümle oradan uzaklaştım.

 Mustafa Dayı’yı depremden sonra tüm şehir ahalisi gibi ben de merak ettim. Vefat ettiğine dair haberlerin asılsız olması ile de sevindim. Elazığ’da güvende olmasını duyunca da daha çok mutlu oldum.

Malatya eski günlerine kavuşursa Mustafa Dayı’da tekrar şehrin sokaklarında gezmeye başlar mı bilmiyorum. Ancak bütün Malatyalılar gibi ben de onun bu şehrin bir rengi olduğuna inanıyor, sağlığının iyi olmasıyla ve hayatta olmasıyla en azından mutlu oluyorum.

Malatya’da depremden sonra meczupların sayısı da azaldı sanki. Mesela İnönü Caddesinde sürekli karşılaştığım orta yaşlı, feminist bir abla vardı, onu gören var mı bilmiyorum. Onu depremden önce ne vakit görsem bir erkeğe küfürler savurarak yürüyordu. Kim bilir ne hikâyesi vardı?

Daha adını bilmediğimiz fakat aşina olduğumuz meczuplar, deliler ve veliler de şehrin sokaklarında azaldı şimdilerde.

En azından Hüseyin var  (namıdiğer Hüso). Mütebessim yüzü ve kalan üç beş dişinin çehresine kattığı sempatiklik ile o daha çok Başharık taraflarında dolanıyor.

Sonsöz  gazetesinin de ( kıymetli Murat Aksaç’ın imtiyazı ile ) müdavimi olan Hüseyin, trafik polisi gibi kolaçan ediyor sokakları. Sonsöz gazetesine geldiğinde de Murat Aksaç ile şehrin ve ülkenin tüm sorunlarını çözüyor, kendisine tahsis edilen bardağı ile çayını içip gidiyor. Allah selamet versin, muhafaza eylesin.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Tahir Sağır -


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Malatya Markaları

Sonsöz Gazetesi, Malatya ile özdeşleşen markaları ağırlıyor.

+90 (422) 323 52 92
Reklam bilgi

Anket Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı İçin Kime Oy Vereceksiniz?