TECRÜBEYİ PAYLAŞMAMAK

Üniversitelerimizdeki yöneticiler "Rektör Okulu" yazımda belirttiğim gibi geldiği makamla ilgili bir eğitimden geçmeden atanmaktadır. Tabiri caizse atandığı makamın özelliklerini, üniversite akademik ve idari personeli ile öğrencisi üzerinde deneyerek öğrenmektedir. Görevi bittiği zaman gerçekten ciddi bir tecrübe kazanmaktadır. Buradaki sorun bu tecrübe neredeyse hiçbir zaman bayrağı teslim alacaklara aktarılmamaktadır. Sadece usulen yapılan devir teslim töreniyle bu işlem kapatılmaktadır. Halbuki yöneticiler değişse bile kurum hafızasının devam etmesi ve bir kurum kültürün oluşturularak böylece üniversitenin köklü bir yapıya dönüşmesi gerekir.  

Üniversite yöneticisi görev süresi olan dört yıl boyunca çok sayıda tecrübe kazanmaktadır. Bu tecrübeleri bir sonraki kuşağa, en azından halefe nasıl aktarmalı diye düşünmeliyiz. Aksi takdirde yeni yönetici tüm tecrübelerden yoksun kalacak ve işe sıfırdan başlamış olacaktır.

Üniversitelerde resmi olarak bir Danışma Kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul daha önce aynı üniversitede ve farklı üniversitelerde rektörlük yapmış kişilerin de yer aldığı bir kurul olmalıdır. Üniversite çok boyutlu bir yapı olduğu için bu kurulda yönetimin farklı alanlarında tecrübesi olan bireylerin de yer alması düşünülebilir.

Bu tecrübeyi, yöneticilik yapmış bireylerin kitap ve makale yazarak ve sosyal medyada videolar paylaşarak da aktarmaları söz konusu olabilir. Elbette yazılı materyal daha sonraki nesillere de aktarılacağı için çok değerlidir. Örneğin eski yöneticiler yönetimle ilgili anılarını yazarak hem keyifli hem de öğretici dokümanlar ortaya koyabilirler.

Üniversitelerde tecrübenin paylaşılmamasını sadece yönetim açısından düşünmemek gerekir. Belki de daha da önemlisi akademik tecrübenin aktarılmayıp gençlerin bu konudan mahrum edilmesi en azından kabul edilemez bir durumdur. Halbuki bizler "Asistan hocayı geçmedikçe ülke ilerleyemez!" düsturunu ilke kabul etmeliyiz. Yoksa aşağıdaki fıkradaki gibi mi kalmalıyız? Tercih bizim!

Adamın biri hakkın rahmetine kavuşmuş. Günahları ağır basmış olacak ki, cehenneme düşmüş. Cehennemde, yanlarında ülke adı yazan kocaman birer kazan, her kazanın başında da birer zebani varmış. Kazanda kavrulup duranlardan kazara başını çıkarabilen olursa, zebani elindeki dev sopayla onu aşağıya itermiş. Bir tek, yanında “ Türkiye” yazan kazanın başında zebani durmuyormuş. Bizim adam kendi kazanına atılmadan zebanilerden birine sormuş: “O kazanın başında niye zebani yok?” Zebani demiş ki: “Türkiye’den gelenleri kendi hallerine bırakıyoruz, aralarından sivrilen olursa diğerleri onu hemen bacaklarından aşağı çekiyor.” Birgün Gazetesi Harun Tekin

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Mehmet Cengiz Yakıncı -


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Malatya Markaları

Sonsöz Gazetesi, Malatya ile özdeşleşen markaları ağırlıyor.

+90 (422) 323 52 92
Reklam bilgi

Anket Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı İçin Kime Oy Vereceksiniz?