Avrupalılar, 19. yüzyılın ikinci yarısında başladıkları Afrika’yı sömürgeleştirme sürecinde kendi askerlerinden ziyade yerlileri zorla silahaltına alarak onları kıtanın iç bölgelerine düzenledikleri askeri seferler için cephelere sürüyorlardı. Kaldı ki bu uygulamalarını sadece Afrika’nın sömürgeleştirilmesiyle sınırlı bırakmadılar ve özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşları için bu kıtadaki sömürgelerinden milyonlarca asker getirip Avrupa’da birbirlerine karşı açtıkları cephelerinde çarpıştırdılar.
Osmanlıların Afrika’da bulundukları müddetçe bu ve benzeri insan göçüne hemen hemen hiç rastlanmamaktadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti toprakları içindeki sayıları onu geçmeyen Afrika asıllıların yaşadığı köylerin varlık sebebi de buralarda yaşayanların dedelerinin ya ülkelerini sömüren Avrupalı devletlerin idarelerinden kaçıp gelmesi sonucudur veya köle ticareti yasaklandığında Osmanlı sınırları içindeki köle tacirlerinin ellerinden alınan kölelerin hürriyetlerine kavuşturularak buralara yerleştirilmeleridir.
Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altındaki eyaletlerin sınırları üzerinde ve nüfuzunu kabul eden diğer mahalli sultanlıkların topraklarında kurulan modern devletlerin yüzölçümü toplam 15 milyon kilometrekareyi bulmaktadır. Yani 30 milyon kilometrekarelik alana sahip Afrika kıtasının yarısı bir şekilde İstanbul ile bağlantısını muhafaza ediyordu. En azından topraklarında bir huzursuzluk çıktığında, herhangi bir Avrupalı devlet tarafından işgal edilme endişesi taşıdıklarında ilk müracaat yeri Osmanlı payitaht merkezi oluyordu.
Portekiz istilası karşısında bugünkü Kenya ülkesinin önemli liman şehri Mombasa, 16. yüzyılın sonunda Yemen eyaletinden gönderilen küçük bir donanmayla Osmanlı idaresine alınırken, Güney Afrika Cumhuriyeti sınırlarında bulunan Müslüman azınlığın dinî konulardaki sıkıntıları 19. yüzyılın yarısında İstanbul’dan gönderilen bir âlim vasıtasıyla çözülüyordu.
Afrika kıtasının Avrupalı güçler tarafından paylaşılması sürecinde Osmanlı devlet adamları daima yerlilerin yanında yer almışlar ve sömürgeciliği kabullenmedikleri gibi kıtadaki son cepheleri konumundaki bugünkü Libya topraklarında İtalyanlara karşı, Çad ve Nijer’in kuzey bölgelerinde ise Fransızlara karşı da savaşarak çekilmişlerdir. Hatta 1885’te Berlin’de toplanan Kongo Konferansı’na Osmanlı Devleti en üst seviyede katılarak kıta üzerinde mutlak söz sahibi olduğunu gösteriyordu.
Bunun sebebi ise Anadolu ile Afrika arasında kurulan sıkı bağlar asırlar içinde öylesine kuvvetlenmiştir ki artık Anadolu’suz Afrika, Afrika’sız da Anadolu düşünülemez olmasıdır. Eğer İstanbul büyük bir tehlike altına girecek olursa Afrika’nın bütün dayanakları tükenecekti. Afrika Osmanlı’nın elinden çıkarsa bu defa da Osmanlı Devleti’nin ayakta kalma ihtimali neredeyse kalmayacaktı.
Sonuçta Avrupa sömürgeciliğine karşı yapılan mücadelede Osmanlı-Afrika bağı çözüldü. Önce Afrika sömürgeleştirildi, ardından Osmanlı Devleti de can çekişerek altı asırlık ömrünü tamamladı.
Afrika artık Avrupalıların istedikleri gibi aralarında paylaştıkları bir kıtaya dönüştü ve 20. yüzyılın ilk yarısında koskoca kıta toplumları sömürgecilerin elinden kurtulmak için çok uğraştılar. Sonuçta çoğu tarihle hiçbir bağlantısı olmayan ve aralarında devamlı bir husumeti barındıracak ellinin üzerinde devlet kurulmasına müsaade edildi.
Batı toplumlararası ilişkilerde medeniyetleri yok ederek üstünlüğünü sağlamış ve bu yıkıcı barbarlığı sürdürerek üstünlüğünü devam ettirmiştir. Batı medeniyetinden önce dünyada binlerce savaş olmuş, ama bu savaşlarda taraflar birbirlerinin medeniyetini topyekûn yıkmak gibi bir hedefe sahip olmamıştır.
Üç kıtaya egemen olan Osmanlı çekildiğinde yerli kültürler eskisinden daha güçlü olarak ayakta kalmıştır. Hatta Batı üstünlüğü çağından önceki en "barbar" yayılmayı gerçekleştiren ve gittikleri yerlerde "taş üstünde taş bırakmayan" Moğollar bile buralardaki medeniyetleri yok etmemiş, tersine dünya ticaretini birbirine bağlayarak büyük medeniyet alanlarının gelişmesine olanak sağlamıştır. Batı yayılmasında ise tam tersi söz konusudur. Batı üstünlüğü çağı açılırken Batının egemen olduğu ilk bölge Amerika, ikincisi Afrika'dır. "Uygar" Avrupa'nın dünyayı nasıl "medenileştirdiği" bu iki örnekten izlenebilir. Amerika kıtasında Batılı sömürgeci sadece medeniyeti değil insanlarıyla birlikte bütün kıtayı yok etmiştir. Büyük medeniyetlerin beşiği Afrika ise bugün insanlık dışı koşullarda yaşamaktadır.[1]
[1] Aime Cesaire, a.g.e. s.26
Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.