TARİHTE BİRBİRİNİN KURDU OLAN AVRUPA

Yamyamlık, insanın kendi türünden varlıkların etini veya iç organlarını yeme alışkanlığıdır. Avrupa’da kökeni epey eskilere dayanan bir yamyamlık, yani insan eti, kanı, yağı, kemiği tüketme geleneği vardır ve bu âdet öyle Ortaçağ’a mahsus da değildir. Batılıların “Aydınlanma dönemi” dediği 18. yüzyılda dahi bu vahşi gelenek geçerli olmuştur. Dahası, sadece fakir kulübelerinin yer sofralarında değil, muhteşem sarayların şaşaalı yemek masalarında da kafatası tozu, kan şarabı veya mumya parçalarına rastlayabilirdiniz.

Yamyamlık geçmişte dünyanın birçok kısmındaki insanlar arasında yaygın bir durum olup, 19. yüzyıldaki bazı izole Güney Pasifik kültürlerinde ve bugünkü tropik Afrika’nın bazı kısımlarında devam etmektedir. Yamyamlık Yeni Gine ve Solomon Adaları’nın bazı kısımlarında uygulanmış ve Melanesia’nın bazı kısımlarında et marketleri varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yamyamlık modern zamanlarda dahil, kıtlık çeken insanlar arasında son çare olarak sık sık uygulanmıştır. Tıpkı Avrupa'nın yamyamlığında olduğu gibi.

1300’lü yıllarda Avrupa’da baş gösteren şiddetli kuraklık ve açlıktan dehşet verici sahne:

“… Şiddetli yağışlardan ötürü ve tarlalardaki ürünlerin güçlükle kaldırılabilmesi, çoğu yerde de yok olup gitmesi yüzünden, buğday ve tuz kıtlığı yaşandı. İnsanların sağlığı bozulmaya başladı ve sakatlıklar oluştu. Her gün o kadar çok insan ölüyordu ki, ortalık kokudan geçilmez oldu. İrlanda’da acı günler 1318’e değin sürdü ve alabildiğine şiddetlendi, çünkü halk kilise avlularındaki mezarlardan ölüleri çıkarıp yediler... Polonya ve Sibirya gibi Slav ülkelerinde kıtlık ve ölümler 1319 yılında bile kol geziyor ve yamyamlığın hâlâ gündemde olduğu söyleniyor. Anne babalar çocuklarını, çocuklar anne-babalarını parçaladılar ve idam edilmiş suçluların cesetleri sehpalardan kapışıldı…’’

Thomas Hobbes’un“insan insanın kurdudur” sözünün niçin söylendiği anlaşılmakta, bu ifadenin Avrupalı için ne kadar doğru olduğu görülmektedir. Yine başka bir anlatımla:

“…1308–1332 yılları arasında Avrupalıları bir deri bir kemiğe döndüren kıtlıklar, insanları ısırgan otu, güvercin pisliği, hatta çocukları yemeye zorladı. Birçok şehirde kedi ve köpekler kazanlar içinde yok olurken, aç kalabalıklar katillerin ve hırsızların etlerini kapışmak için darağaçlarına koşuşturdu. Öyle ki bu süreçte Papa 4. Clement’in ölü sayıcılarının tahminine göre, 1348–1351 yılları arasında büyük ölüm yamyamlığı, 23.840.000 insanı ortadan kaldırdı. Bu rakam Avrupa nüfusunun %31’ini oluşturuyordu...’’

Özellikle, veba salgını ile gelen ölümler Avrupa’da yayıldıkça, korku dolu insanlar öfkelerini Yahudileri yakarak çıkarmaya çalıştılar. Ortaçağ’da birçok meslekte çalışmaları yasaklanmış olan Yahudiler; rehincilik, tefecilik ya da mezar kazıcılığı gibi işler yapıyordu. Katolik krallar ve kraliçeler, yüzde 20 faizin bıraktığı kârın büyük kısmına el koymalarına rağmen, bütün kızgınlığın Yahudi tefecilere yönelmesine ses çıkartmıyorlardı. İsterik veba kurbanları, Yahudileri kuyu sularını zehirlemek ve havayı bozmakla suçladığında, borçlular ve yoksullar Yahudileri kitleler halinde öldürmeye başladı. Basel’de, Hristiyanlar kuyu zehirleyici olarak gördükleri birkaç yüz Yahudi’yi yakmak için tahtadan özel bir ev yaptı. Bazı şehirlerde, Katolik rahipler Yahudileri yakmadan önce kazıklara çiviledi, bazıları Yahudileri şarap fıçılarına kapatıp Ren Nehri’nin sularına attı. Yahudiler ise genellikle kendilerini yakarak, can koparmaya hevesli cellâtları işsiz bıraktı. 1351’de, “Büyük Ölüm” hadisesinden yalnızca iki yıl sonra, Orta Avrupa’da neredeyse hiç Yahudi kalmamıştı.

Bütün bu süreç içerisinde Hıristiyan Avrupa önce kendi kendini sömürgeleştirme işini tamamlamıştır. Dini sınırlarını gelecek beş yüzyıl için saptamıştır. Yakalamış olduğu ilk fırsatta kendi içindeki ötekilere kefen giydirmeyi seçmiştir.

1492 yılı tüm dünyayı derinden etkileyecek olan büyük değişimlerin anahtarlarıydı. 1492 yılında Kristof Kolomb’un sözde Amerika'yı keşfettiği, Sefarad Yahudilerinin İspanya'dan sürüldüğü ve Endülüs’ün son kalıntısı olan Müslüman Granada Devleti’nin yok edildiği yıldı. İspanyol Yahudilerinin sürülmesi ise belki o kadar dikkat çekmeyen, ancak çok önemli sonuçlar doğuran bir olaydı.

Nitekim Müslümanların durumu 1494’ten itibaren bozulmaya başlamıştır. 1499 yazında Granada nüfusunun ezici çoğunluğu hala Müslümanlardan oluşmaktaydı. Hıristiyanların burada hala serbestçe yaşadıklarını fark eden Katolik krallar, sadık dostları Talevera’yı görevden almışlar ve yerine Cisneros’u geçirmişlerdir. Cisneros vakit kaybetmeden Müslüman çocukları vaftiz ettirmiştir.

Müslüman Granada Devleti'nin yok edilmesi ve içindeki Müslümanların kılıçtan geçirilmesi büyük bir yıkım gerçekleşti. Avrupa'dan İslam kazınmıştı. Endülüs Emevileri’ninİber Yarımadasında kurdukları büyük medeniyetin son kalıntısı olan Granada, 15. yüzyıl da İspanya'yı saran “yeniden fetih” çılgınlığının kurbanı oldu.

10. yüzyılda İspanyolların büyük bir çoğunluğu Müslümanken, 1600'de, İspanya nüfusunun sekiz milyon olduğu tarihte, Hıristiyanlaştırmaya karşı direnişi sürdüren Müslümanların yalnızca sekiz yüz bin dolaylarına inmişti. Bunlardan yaklaşık altı yüz bini Kuzey Afrika’ya gönderilmek üzere yurtlarından atılmış, dört yüz elli bin kadarı kötü yolculuk şartlarında hayatını kaybetmiş ve bunların servetlerine el konulmuştur. Bu süreç içerisinde yapılan katliamlar sadece Müslümanlar üzerine olmamıştır. Benzeri vahşete Yahudiler de maruz kalmıştır.

Bu dönemde Yahudilere dünyanın hiçbir yerinde yaşama imkânı tanınmazken, onlara sadece Türklerin kucak açmaları oldukça dikkate değerdir. Zira Osmanlı İmparatorluğu ıstırap içerisindeki bu insanlara şefkat elini bir an bile tereddüt etmeden uzatmıştır. Avrupalı ise sadece kendi içerisindekileri değil, dış dünyadaki ötekileri de katletmekten de çekinmemiştir. 

Not: Bu makale tarafımdan kaleme alınan "Kanlı Şarap, Küflü Ekmek: Sömürgecik, 2017 MSN Yayıncılık" kitabından alınmıştır.

 

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Özkan Karaca -


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Malatya Markaları

Sonsöz Gazetesi, Malatya ile özdeşleşen markaları ağırlıyor.

+90 (422) 323 52 92
Reklam bilgi

Anket Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı İçin Kime Oy Vereceksiniz?