DAİMA TEK ÖNDERİMİZ

Süleyman Çelebi  ‘’Vesîletü’n-Necât’’ adını vermesine rağmen halk arasında “Mevlid” olarak asırlardır okunan eserde şöyle diyor:
‘’Ol Rebiul evvel ayı nicesi
On ikinci gice isneyn gecesi

Ol gice kim doğdu ol hayrûl beşer
Anesi anda neler gördü neler’’

Süleyman Çelebi Mevlid-i Şerif’in tamamında duru bir dille anlatıyor bu kutlu doğumu. Okuyan çok mu bilmem ama en azından dinlemeyen yoktur. Çağımızın büyük şairlerinden, yakın zamanda kaybettiğimiz Merhum Cengiz Numanoğlu ise naatında şöyle diyor:

‘’Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken

Cehâlet bayrakları, birer birer inerken

Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken

O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed’’

Hz. Muhammed (sav) İslam’ı insanlara 22 sene boyunca aralıksız tebliğ etti. İslam’ın zuhuruna dek geçen sürede de hem ahlakı hem de şahsiyeti ile topluma emsalsiz bir örnek teşkil etti. O’nun Peygamberliğini yalanlayanlar bile O’nun insanlığına, dürüstlüğüne, yiğitliğine laf söylemekten imtina edecek ve işittikleri sözler şayet O’nun ağzından çıkmış ise ‘’Muhakkak doğrudur’’ diyeceklerdi.

Efendimiz (sav) için esas olan İslam davası idi. Bu yüzden Mekkeli egemen güçlerin her türlü uzlaşma teklifini elinin tersi ile itip, İslam’ı tavizsizce tebliğ etmeyi tercih etti.
O (sav) “Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm” dediğinde Mekke’de idi ve İslam henüz Hicaz’da yayılmamıştı.
Buradan çıkarılacak ne güzel sonuçlar vardır. Efendimiz (sav) İslam’ı hiçbir ideolojiyle birleştirmeye asla razı olmuyordu. İslam’ı hayattan soyutlamak, sadece felsefe haline getirmek isteyen dönemin sekülerleri ile mücadele ediyor, bir hayat nizamının asla şirk ile bir araya gelemeyeceğini ilan ediyordu.
Aynı şekilde kendi kabilesi ile övünüp, kan ile ululuk taslayanlara karşı ise tamamen ‘’inanç kardeşliğine‘’ dayanan bir anlayışı öne çıkarıyor ve o dönem görülmeyecek bir kardeşlik bağı tesis ediyordu. Dönemin egemen güçlerinin horladığı siyahî köleler, Efendimizin (sav) yanına geldiğinde O’nunla omuz omuza olmanın sevinci içinde İslam’ın evrensel muştusunu kalplerinde hissediyorlardı.
Bu durum elbette güç sahibi, zengin, ırkçı kesimi rahatsız ediyordu ve Ebu Leheb gibi öz amcası dahil pek çok aristokrat yeni yayılan bu dine karşı cephe alıyordu.
İslam’ın ilk aşamada fakirler, ezilenler, dışlananlar arasında hızla yayılması oldukça önemlidir. Toplum tarafından dışlanan tüm kesimler hak arayışlarını artık İslam ile kutlu bir önder aracılığıyla yapıyorlardı. Kadınlar çağı aşan bir değer buluyor, köleler insan olduklarını öğreniyor, hor görülenler, hakkı yenilenler Efendimizin (sav) şefkatli kolları altına sığınarak hak mücadelesini daha güçlü bir şekilde yapıyorlardı.
Hicret’e kadar geçen bu süreçte pek çok cefa çeken Kutlu Nebi ve muazzez ashabı geri adım atmıyor, bu tavizsiz tutum da İslam’ın taraftarlarını her geçen gün arttırıyordu.
12 yıl sonra hicret emri geldiğinde artık Medine’de bir devlet sahibi oluyordu Müslümanlar. Ve Peygamberimiz (sav), kainatın en büyük devlet adamı olarak Medine’de başkomutanı olduğu İslam ümmetinin günden güne büyümesine tanık oluyordu.
Savaşlar ile harp ahlakını, sosyal hayattaki işleyiş içinde de toplumsal yaşantıda olması gerekeni davranışlarıyla Müslümanlara öğretiyordu. Medinelilere, doğup büyüdüğü Mekke’nin fethinden sonra gösterdiği vefa ise tarihte görülmeyecek büyüklüktedir. O (sav) doğduğu, büyüdüğü, olgunluğa erişip tebliğ vazifesi yaptığı Mekke’den Medine’ye gelerek burada vefat edip, buraya defnediliyor ve ahde vefayı bize ebedi aleme göç ederken de gösteriyordu.
Yazmakla biter mi O’nun (sav) büyüklüğü?
‘’Bir Gece’’ naatını şöyle bitirir Mehmed Akif Ersoy:
‘’Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;

Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.

Medyûndur o mâ'sûma bütün bir beşeriyet..

Yâ Rab, bizi Mahşer'de bu ikrâr ile haşret... ‘’

‘’ Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed"
Biz Efendimizin (sav) yolundayız ve onu daima tek önderimiz kabul ediyoruz. Hem başkomutanımız, hem de ebedi liderimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır.
O’nun tebliğ ettiği Şeriat’e inanıyor, onun tebliğ ettiği Şeriat’e aykırı olan her ideolojiyi reddediyoruz.
Yazımı her Mevlid-i Şerif yazımda olduğu gibi yine kendi yazdığım Naat-ı Şerif ile noktalıyorum.


-  Naat-ı Şerif


Seni yazdı kalemler ondört asır boyunca
Şeref buluyor eller pak ismini yazınca

Sen ey Cenab-ı Resul güneşisin alemin
Sana kalınca yoksul sonu gelmez elemin

Sen sonusun zulmetin önderi nebilerin
İlhamı şairlerin gözbebeği ümmetin

Tesellisi yetimin umudu bi-çarenin
Ayı titretir elin parçalar işaretin

Güneş nuruna bakıp ışığına gücendi
Deryalar sana akıp bir damla su dilendi

Görseydi bir kez seni kurumazdı sahralar
Saklar ayak izini bastığın bahtlı dağlar

Hâlâ mis koku saçar yürüdüğün caddeler
Her gün kolunu açar Mekke hep seni bekler

Taif'in taşlarına çarpar her daim rüzgar
Hatırladıkça ağlar şahit olan kayalar

Mübarek dişin için yas tutar her gün Uhud
O günden beri küskün gökte ağlar hep bulut

Hasretinden sultanım kan ağlıyor bu ümmet
Yokluğundan sultanım nerde var ise zillet

(2016 – Hicri 1438 )

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Tahir Sağır -


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Malatya Markaları

Sonsöz Gazetesi, Malatya ile özdeşleşen markaları ağırlıyor.

+90 (422) 323 52 92
Reklam bilgi

Anket Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı İçin Kime Oy Vereceksiniz?