İNSANIN TÜKENİŞİ

Geçen hafta ‘İnsanın Yürüyüşü’nü yazmış, hayat karşısında tekamül eden insana değinmiştim.

Bu yürüyüşünden bahsederken dinamik bir görünüm arz eden insanı konu edinmiştim.

Aksiyonun olmadığı yerde ise tükeniş vardır. İnsanın yürüyüşü kadar tükenişi de bahse değerdir.

Yürüyen insan kadar tükenen insan da vardır. Haberleri okuyorsanız görmeniz mümkün; İntihar eden insanlar, uyuşturucu batağındaki gençler, kumardan medet uman biçareler vs.

Her biri sosyal yara haline gelen bu elim hadiselerin temel sebebi nedir peki? İ

nsanları bu denli buhrana sürükleyen, yaşamdan vazgeçmesini sağlayan tükeniş nedendir? Yalnızlık mı? Kaygılar mı? İnançsızlık mı?

İnsanlar birbirinden habersiz yaşamaya korona süreci ile alıştırıldı.

Eskiden de başlayan bir içe kapanma furyası vardı ancak salgın süreci son darbeyi vurdu ve insanlar artık birbirinden hem sosyal hem ruhsal mesafe ile tamamen uzaklaştı.

Bizim çocukluğumuzda şahit olduğumuz ‘akşam çayı’, ‘bir uğrayıp hal hatır sorma’ gibi ziyaretler şimdi tarih olmak üzere! Artık sadece sosyal platformlar vasıtası ile mesajlaşarak birbirimizden haber alıyor, yüz yüze sohbeti bayramlara erteliyoruz.

İnsanlar artık birbirinden kopuk yaşıyor. Birbirini hiç tanımayan akrabalar var.

Bir arada olmanın verdiği avantaj, insanın derin düşüncelere dalmasına mani olup sosyalleşmesini sağlamasıdır.

Yalnızlığın kasvetini kalabalık ile yenmek mümkündür.

Tek başına kalan insan derin düşüncelere dalar hatta vehimlere kapılabilir. Bir ses olsun diye evine radyo alan insanlar yok muydu eskiden?

Çünkü sessizlik insanı düşüncelere sevkeder.

Yalnız insan tükenen insan değil midir?

Atalarımız ‘Yalnızlığın Allah’a mahsus’ olduğunu söyleyerek insanları en azından evlenerek bir yoldaş edinmeye teşvik ediyorlardı.

Günümüzde ise aileler bir arada iken de yalnızlık çekiyor. Çünkü evde ya televizyon izleniyor yahut sosyal medyada vakit geçiriliyor.

Yalnızlık mefhumunu biraz geniş perspektiften irdelersek toplum içinde pek çoğumuzun yalnız olduğuna hükmetmemiz kaçınılmaz olacaktır. Bu yalnızlıkta tükenişi getiriyor adım adım.

Modern insan acı çekiyor. Bu acı, her geçen günün ardından tükenen zamana hayret ve geçmişe özlem…

Zaman hızla tükeniyor, sanki her geçen sene daha da hızla ilerliyor. İnsan bu kayıp giden zaman karşısında çaresizce acı çekiyor.

Geçmişe özlem duyuyor, geleceği hakkıyla yaşayamıyor. Çoğumuz aynı dertten muzdarip değil miyiz?

Arif insanların yamacında olamamak çağımızın büyük problemlerinden biri.

Bazı şeylere mecbur ediliyor ve vicdana uymayan fetvaların altında eziliyoruz. Çağın değişmesine bir robot gibi ayak uydurmamız isteniyor.

Stresin sebebi, insanların gücünün üzerinde yük yüklenme arzuları. Oysa bu insanın fıtratına ters.

Çünkü , Allah insana ‘kaldıramayacağı yükü yüklemiyor.’ Dolayısıyla insanın kaldıramayacağı yüke yeltenmesi onun imkansızlık içinde bir strese dûçar olmasına sebep oluyor.

Modern çağ insanın fıtratına aykırı davranmasını teşvik ettikçe insanın huzursuz olması kaçınılmaz.

Kadın kadınlığından, erkek erkekliğinden uzaklaştırıldıkça ait olmadığı bir yaşam içinde kıvranıp duruyor.

Bizim İstanbul Sözleşmesi ‘ne karşı çıkmamızın en büyük sebebi; İnsanların fıtratlarını göz ardı ederek, yaratılışlarına ters davranmaya teşvik etmesiydi.

Bu sözleşme, bir takım art niyetlilerin iddia ettiği gibi ‘kadın cinayetleri’ni dert etmiyor, geleneksel aile yapımızı tamamen örseliyordu.

Neyse ki geçte olsa bu sözleşme uygulamadan kaldırıldı ancak zihniyeti hâlâ güçlü bir ses.

İnsanın fıtratına aykırı olan her şey hem insana hem topluma zarar veriyor.

Bizleri bir arada tutan ortak değerler var. Bu değerlerin yıpratılması, bireylerin tükenmesinin en büyük sebebi.

Yanlış yerlerde aranılan huzur, huzur getirmediği gibi kalan kırıntılarını da götürdü.

İnsanları tükenişten kurtaracak yegâne saadet, hakiki manada yaşanan İslam’dır.

Aksini iddia edenlerin tek kaynağı 100 yıllık siyasi tecrübelerden ibaret.

Bu da en basit tabirle cehalet.

Uğur Mumcu’nun alıntı yaparak naklettiği bir tespit:

“Türk vatandaşı İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemelerine göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve sadece İslam hukukuna göre gömülen kişidir”

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Tahir Sağır -


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Malatya Markaları

Sonsöz Gazetesi, Malatya ile özdeşleşen markaları ağırlıyor.

+90 (422) 323 52 92
Reklam bilgi

Anket Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı İçin Kime Oy Vereceksiniz?