Bu soruya yeryüzünde yaşayan her bireyin farklı cevaplar vereceği açıktır.
Bu soruya cevap vermede farklı din ve ideolojiye mensup olmanın büyük bir rolü olacaktır. Evinin kuzey ve güney cephesinde penceresi olan birinin, farklı manzaraları görmesi ilginç karşılanmaz herhalde.
Aynen bu örnekte olduğu gibi farklı fikir penceresine sahip olanların farklı düşünmeleri doğal görülmeli…
Bütün ideolojik saplantıları bir tarafa bırakarak soruya mü’mince bir perspektiften bakalım.
İNSANIN EN BÜYÜK DÜŞMANI; TAKINTI ve KURUNTU
İnsanın en büyük düşmanları arasında “öfke, kin, mal tutkusu, riya, kibir ve gurur” gibi duygular sayılabilir.
Ancak hepsinin kaynağının takıntı ve kuruntu olduğunu söylemeliyiz
Söz gelimi mal tutkusunu; gelecekte ekonomik açıdan büyüme ve düşük bir duruma düşmeme, riya ve kibir duygusunu; değerli görünme ve yüce bir kişilik izlenimi verme kuruntularının ortaya çıkardığı yıkıcı duygular olduğunu belirtebiliriz.
TAKINTI VÜCUTTAKİ KAŞINTI GİBİDİR
İnsan takıntı, kuruntu ve şüphe rüzgarlarını estirmesiyle hayatı kendine zehir edebiliyor.
Bedenini kaşıdıkça kaşıyası gelir insanın...
Haddinden fazla kaşıyınca deride ciddi hasarlar ortaya çıkabilir.
Gereğinden fazla takıntı ve kuruntu etmek, zihni zedeler ve hayatı karamsarlığa sürükler.
Böylece insan sonu gelmez kuruntularıyla her an ölmeyi deneyimlemek zorunda kalır.
Takıntı ve şüpheyi ‘ağızdaki çürük dişe’ de benzetebiliriz.
Zira çürük dişin ağızda durması faydasız ve rahatsız edici, çekilmediği sürece tehlike oluşturmaktadır.
Zihin ve gönül dünyamızı takıntı ve şüphelerden kurtarmadığımız sürece tehlikeli sonuçlar kapıda beklemektedir.
GÖNÜL DÜNYAMIZ ABLUKA ALTINDA OLABİLİR!
Dünyevî arzuların peşinde koşturan insanın, “sekülerleşmenin (dünyevileşmenin) izinde, ahlakî olmayanın gölgesinde kendi düşmanını ilmek ilmek dokur.
Bunun da asıl nedeni; “aşkın olan Cenâb-ı Hak ile ilişkileri sıfırlayarak O’nunla olan tüm bağları koparmaktır.
“İnsanların bir kısmı Allah’tan başka O’na birtakım ortaklar koşarlar. Allah’ı sever gibi onları severler.” (Bakara 2/165)
Gönül dünyamızda Cenâb-ı Aşkın değil de eşyanın ve insanın sevgisi ağır basarsa kalbimiz bitkisel hayatı yaşar. Böylece orada kimin sözü, sevgisi, saygısı ve hukuku etkili ise oranın hâkimi ve sahibi o olur.
Çünkü insanın dünya görüşünü ve yaşam biçimini sevdikleri şekillendirir.
Öyleyse “gönlümüzün mührü kimdedir, Süleyman o değil midir?”
EN BÜYÜK SÖMÜRÜYÜ İNSAN KENDİ KENDİNE YAPMAKTADIR
İnsan bir anlamda “sömürgendir”. Sömürgen olan insanın “sürüngen” olması kaçınılmazdır.
Öyleyse Yusuf Kaplan’ın ifade ettiği gibi “yerkürede yaşayan yer körü” mahluka dönüşmeden gözünü dört açmalı insan…
1- Takıntılarını ve kuruntularını halının altına süpürmeli,
2- Nazargâh-ı ilâhî olan gönlünü süfli arzulara kurban etmemeli,
3- İç dünyasını hakikate teslim etmeli…
Sevgili Okur!
Ben, insanın en büyük düşmanının ne olduğunu biliyorum, sen de biliyorsun…
Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.