YILIN SON YAZISI

Bir yılın sonuna geldik. Her geçen yılı, yeni yılda arar olduğumuz zamanlardayız. Artık her geçen senenin gelenden daha iyi olduğunu en azından tahmin ederek uğurluyoruz. Asr-ı Saadet’ten sene olarak uzaklaşırken mental anlamda da uzaklaşıyoruz her geçen yıl.

‘’ Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin

Bülbül hamûş havz tehî gülsitân harâb’’ diyen Keçecizâde İzzet Molla’nın haleti ruhiyesini günden güne daha şiddetli yaşıyoruz. Ve Merhum Akif gibi :

‘’ Vîrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm,

Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu.

Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum;

Yâ Rab, beni evvel getireydin ne olurdu? ...’’

demekten kendimizi alamıyoruz… Zamandan şikayet etmek kadim bir şair geleneği gibi gözükse de bizim ahvalimiz şikayeti aşıp, hayretin de zirvelerine çıkıyor. Çünkü bu mısraları yazan İzzet Molla’nın 19. Yüzyılda, Akif’in 20. Yüzyılın başlarında bunları söylediğini düşününce biz ne diyelim ki… ‘Ya bizi görseydiniz’ diye kara kara düşünüyoruz.

21.yüzyılın ilk çeyreğini bitirmek üzere olduğumuz zamanlar. Ve artık devir sekülerliğin din haline geldiği toplumların inanç libasını üstünden sıyırdığı zor vakitler. ‘Bunu da mı görecektik?’ dediğimiz şeyleri görüyor, ‘Bu da mı olacaktı?’ dediğimiz şeyleri yaşıyor, günden güne toplumun her şeyi kabullenip alışmasını da hayretle seyrediyoruz.

Zaman hızlı geçiyor ve geçerken alıp götürüyor çoğu şeyi.

Seneler ardı ardına ilerlerken insanoğlu kendisine reva gördüğü şeylere bir yeni cürüm daha ekleyerek yoluna devam ediyor.

Eski güzellemesi yapmak değil gayem. Fakat yeninin ahvalini söylememek, yapılanları sineye çekmek, etrafta neredeyse kalmayan çiçek, böcek, ağaç edebiyatı yapmakta çok romantik bir tahayyül olacaktır.

Hâlâ çırpınıp duran, kendisini öteler ötesine hazırlayan, gayesi olan insanlar da var çok şükür. Ama onları da sindirmek için ellerinden geleni yapmıyorlar mı?

“Ya bir köşede oturup tesbihinizi çekin, etliye sütlüye karışmayın ya da sesinizi kısmak için her şeyi mübah sayarız diyerek” saldırmıyorlar mı?

İnternetin, medyanın bir silah hükmünde olduğunu bilmeyen yok. Bu silahın bu ülkede Müslümanlara verdiği tahrip haddi aşmadı mı?

2022 yılı ve bir adam çıkıp Efendimize (sav) hakaret edebiliyor, fütursuzca.

Ancak medyanın derdi 7/24 Müslümanlarla uğraşmak …

Allah’ın Resulü, kıymetlimiz, Namus-u Ekberimize hakaret edenler, O’nun (sav) kıymetini anlamayanlar elbette her devirde vardı. Ancak karşılarında mutlaka kalemle, hukukla durulması da Müslümanların kendi üzerlerine düşen sorumluluktur. Tepkimizi hukuk yoluyla, yazılar yazarak dile getirip sessiz kalmayacağız Efendimiz’e (sav) dil uzatılmasına…

İşte öyle bir zamana geldik ki bu zaman daha korkunç bir zamanın geleceğini de işaret ediyor gibi. Yetiştirilen nesillere sadece madde, para kazanma hırsı, bencillik aşılanıp; maneviyat, ahlak, erdem gibi değerler yeterince verilmezse ahval ne olacak?

‘Çocuklarınızı imam hatibe göndermeyin, dini eğitim aldırmayın’ diyen, oraya gitmeyi ‘asalaklık’ gibi gören paçavra gazete yazarlarına kulak verenler iki dünyada da kaybedeceklerdir. Ve kaybediyorlar da. Son 200 yıldır ne kazandık?

İslam’dan uzaklaşan millet ne kazanabildi söyler misiniz?

Merhum Üstad Necip Fazıl’ın Gençliğe Hitabesinde ifade ettiği:

‘’bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve telbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tekbaşına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...’’ olabilseydik halimiz böyle mi olurdu?

Gençliği yordular.

Emine Şenlikoğlu ablanın ifadesi ile "Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar".

Sene oldu 2022, hâlâ bunları mı konuşuyorsun diyenler oluyor bir de.

Allah var, ölüm hak, hesap çetin!

Kendimizi avutacak tüm sermayemiz elimizden gittiği gün ah vah etmemek için

Said Nursi Üstad’ın ifadesiyle

‘’ "Ey nefsim! Deme: "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle sarhoştur." Çünki ölüm değişmiyor.’’ diyerek kendimizin bilincinde olmak zorundayız.

Bazen kabullenmek, hatayı bilmek, onu savunmaktan iyidir. Diyanet’in geçtiğimiz Cuma hutbesinde ‘Piyango haramdır’ demesine ‘Esas kul hakkı haramdır ‘gibi bir savunma yapmak oldukça gülünç. Sanki kul hakkı yememek piyangoyu meşru kılıyor gibi. Böyle basit şeylerle nefsi temize çıkarmaya çalışmak, günahı kabullenememekten kaynaklanıyor maalesef.

Söylenecek çok şey daha var fakat seneler gibi satırlar da tükeniyor.

Bir miladi senenin sonuna geldik. Düşünüp muhasebe yapalım bu sene bize kâr kalan şey ne diye.

Rabbim yeni miladi seneyi Müslümanlara güzellikler ile geçirmeyi nasip etsin…

Selam ve dua ile…

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Tahir Sağır - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı İçin Kime Oy Vereceksiniz?
Tüm anketler