“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031)
buyurarak davranışlarımızda, hal ve hareketlerimizde, Yahudi ve Hıristiyanlara, müşriklere benzememizi yasaklamıştır.
Kaldı ki; Yılbaşı ve Noel eğlenceleri Hıristiyanlık geleneğinden bile gelmemekte, Romalıların güneş tanrısına taptıkları putperestlik döneminden kalma bir gelenektir.
Müşrik bir toplumdan kalan bu geleneğe mâsumâne de olsa bir nebze uymak imanlarımıza ne kadar zarar verebileceğini vicdanlarımıza havale ederek sormak lazım.
Hristiyan âleminin mukaddes sayıp kutladığı yılbaşını kutlamak, İslâm şahsiyet ve karakterine aykırıdır.
Çünkü yegâne olan hak dîn İslâm’dır.
Mükemmelin ise artık hükmü bitmiş durumda .
Hele ki tahrife uğramış bir dinden alacağı hiçbir şey yoktur.
Ayrıca hiçbir mukaddes gün, nefsânî eğlencelerle, haramlarla, şeytânî çılgınlıklarla idrâk ve ihyâ edilmez.
Sadece bu hakîkat bile yılbaşı kutlamanın, ne kadar bâtıl bir âdet olduğunu ifadeye kâfîdir.
Namazın her rekâtında okuduğumuz Fâtiha’nın son âyetinde;
“…Gazaba uğrayanların ve sapıkların (yoluna) değil.” (el-Fâtiha, 7) buyrularak, İslâm dışındakilerin yoluna uymaktan îkaz edilmekteyiz.
Gayr-i müslimlere veya fâsıklara benzeme ve onların nefsânî hayat tarzlarını taklit etme hastalığı, îmânı tehlikeye atan hususlardan biridir.
Îman temelindeki çözülmelerin, fikrî ve ahlâkî yozlaşmaların birçoğu, bu tür taklitlerle başlar.
Taklit, zamanla alışkanlık ve huy hâline gelir.
Sonrasında ise şeklî beraberlik, zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik ise zamanla kalbî beraberliğe kadar gider.
Velhâsıl her müslüman; hayatının her safhasında, İslâm şahsiyet, karakter ve vakarına yaraşır bir duruş sergileyip gayr-i müslimlerin âdetlerinden uzak durmakla mükelleftir.