Anadolu acılı bir coğrafya... Manastırın inişinde bir mola verdik. Oysa çıkışta beş mola vermek zorunda kalmıştık. O çevik dağ keçileri manastırdan inerken araba yolunun kenarındaki asırlık çınar ağacının altından meşeliklere doğru kaçtı. Fotoğraf çekmeye bir fırsatımız bile olmadı. Rehberimiz "köylüler dağ keçilerini koruyorlar zarar veren kimse yok. Bu dağlarda gruplar halinde yüzlerce dağ keçisi var " dedi. Yola inince ayrılma vakti gelmişti. Helallaşıp ayrıldık. Muzaffer İris kendine getiren arabaya bindi. Gerger'e Vank'a döndü. Bizde rehberimizi Kayadere köyüne bırakıp yolumuza devem ettik. Yol arkadaşımız Celal bey Nemrut'u görmediği için buraya kadar gelmişken birde onun için gittik.UNESCO Dünya Kültür Miras Listesinde yer alan, "güneşin doğuşu ve batışının dünyada en güzel izlendiği yer" olarak nitelendirilen Nemrut Dağı'nı giden ziyaretçileri Kommagene Krallığı'na ait 50 metre yüksekliğinde, 150 metre çapında Tümülüs ve dev heykeller karşılıyor. Her ne kadar güneşin doğuşu veya batışına denk gelemediysek bile öğlen güneşinde de Nemrut bir harika.
Malatya'ya dönüş daha rahattı. İnişte Kayadere köyünde biraz dinlenip Kubbe dağına kadar durmadık. Yorulmuş acıkmıştık. Muhtarı mekanında nefis bir kavurma, doğal domates, biber salatası yedik. Acılı ayranla birlikte iyi gitti. çaylarımızı içtikten sonra güneş dağlardan aşmaya başlarken yolumuza devam ettik. Yaygın köyüne yaklaşınca Akşam güneşi vurmuştu Malatya ovasına ... Tarihimizin ihtişamlı Uzuntaş ( Peraş ) Şalliyan daki Tarihi kale , Mor Barsavmo Manastırı ve Büyük Mor Mihael'in mezarı sahip çıkılmayı bekliyor.
Kubbe dağından Malatya'ya doğru inerken gün batımında yüreğime bir sızı düştü. Gün batarken ömrümüzden bir gün daha gitti usul usul, sessizce kayıp gitti. Mar (Mor) Barsavmo Manastırı, içinden geçilmesi imkansız dağların ortasında ücra bir yerde bulunmaktadır. Buna rağmen bu manastır Orta Çağ'da Kommagene 'de Hristiyanlık için özel bir önem teşkil ediyordu. 11. ve 13. yüzyıllar arasında manastır, belirli aralıklarla Süryani Ortodoks kilisesi Patrikliği’nin merkeziydi. Süryani Hıristiyan cemaatinin önemli şahsiyetlerinden, Hıristiyan bir yazar olan patrik Süryani Michael, 1199 yılında ölümüne kadar burada yaşamış ve çalışmıştım. Bulunduğu konumun uzaklığından dolayı manastırın bulunduğu alanı az sayıda gezgin ziyaret etmiştir. Bugüne kadar alanda herhangi bir arkeolojik araştırma yürütülmemiştir.
Tanrıların Tahtları: Kommagene Torosları
Mar (Mor) Barsavmo Manastırı, içinden geçilmesi imkãnsiz dağların ortasında ücra bir yerde bulunmaktadır Buna rağmen, bu manastır Ortaçağ’da Kommagene’de Hristiyanhk izin õzel bir önem teşkil ediyordu. Manastıra ait kilise yoldan görülebilmektedir. Dağ sırtına giden dik yokuş Uzuntaş'a giden yolun virajında başlamaktadır. Manastıra ulaşım yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüş ve fiziksel olarak formda olmayı gerektirmektedir. Tarihçe: Ne erken yerleşimler ne de Uzuntaş'ı çevreleyen dağlık alanın altyapısı ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bölge, henüz tam anlamıyla keşfedilmemiştir. Ancak, Arsameia’dan Melìtene (Malatya)'ya giden olası güzergâhlar buraya yakın geçmekteydi. Ayrıca buradan Gerger'e bir bağlantı olmalıydı. Mevcut kaynaklarda Manastırdan ilk defa 18. yüzyılda bahsedilmektedir. Manastırın uzak ve savunulabilir bir konumda olması, sürekli savaşlar ve iç mücadeleler ile geçen bir dönemde manastırın güvenliğini sağlayacaktı. Manastır, 12. yüzyılda Süryani Michael' ın Süryani - Ortodoks kilisesinin başrahipliğini, sonra da patrikliğini yaptığı sırada refah dönemini yaşadı. Süryani Michael, 1199 yılında ölene kadar bu manastırda yaşamıştır. Yazılarında ,özellikle günlük kayıtlarında manastırın tarihi ve planı ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Geniş çapta onarım ve genişleme çalışmalarının yapılmasını bizzat kendisi emretmiştir. Hem Selçuklular ve Haçlılar arasındaki savaşlar hem de Hıristiyan ve Müslüman aşiretler arasındaki rekabet ile nitelenen 12. yüzyıl boyunca manastır Süryani Başpiskoposluğunun merkezi olarak stratejik önemini korumuştur. Ancak, manastır ) 3. yüzyılda önemini kaybetmeye başlamıştır. ) 285 yılında ise meydana gelen bir deprem de manastırın önemli bir kısmı yıkılmıştır. Daha sonradan da, Kürt çeteler tarafından yağmalanmıştır. Yine de 18. yüzyıla kadar sürekli bir nüfusun burada yerleşik olduğu belgelenmiştir. Zincirli ören yerinin de arkeolojik kazı çalışmalarını yapan Felix von Luschan, ilk batılı gezgin olarak, alanı 1884 yılında alanı ziyaret ettiğinde bile Manastır uzun zaman önce terk edilmiş durumdadır. Günümüze kadar çok az sayıda araştırmacı alanla ilgilenmiştir. >>> DEVAM EDECEK