Şeyh Bedrettin Türk-Osmanlı ve umumiyetle batı müslüman tarihinde unutulmayacak tam manasile nevi şahsına münhasır yüksek bir âlim tipidir. Yaşadığı devrin çok üstüne çıkmış ve ge niş kitleyi de aynı yüksekliğe çıkarmağa uğraşmış, en geniş bir bilgi ile en sağlam bir iradeyi kuvvetli bir pota haline getirdiği nefsinde kay natıp birleştirmek istemiş bir şahsiyettir. Bu güzide şahsiyetinin çeşitli yönlere malik olduğu muhakkaktı. Bunları âlim, filozof, sofi, inkılâpçı ve mütefekkir Bedrettin diye tavsif ederek her yönden ele almak mümkündür. Şeyhin bu çeşitli va sıflarını ele alarak yazılmış bir çok türkçe ve ya bancı dillerde neşriyatın varlığım işaret etmek kendisinin yüksek hüviyyeti hakkında kısa da olsa bir fikir verecek mahiyettedir.
Şeyhin doğum yeri hakkında ihtilâflar var dır. Bir çok ecnebi kaynaklarda Kütahya'nın kazası olan Simav’a izafeten Simavî diye kayitlidir. Halbuki Şeyh Bedrettin Edirne’nin şimalinde, Eskizağra-Kızanlık yolu üzerinde Simavna kasa basında doğmuştur. Binaenaleyh Simavi değil Simavnevi, yanı Simavnalı demek lâzımdır. Bu da doğru değildir. Babası Simavna’nın fatihi ve kadısı olduğu için Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin demek lâzımdır. Şeyh bu kasabada 1371 yılında dünyaya gelmiştir. Babası Kadı İsrail bu kasabanın hem fatihi, hem de kadısıdır. Aslında Anadolu Türklerinden olan İsrail Türklük ve Müslümanlığı yaymak için gönüllü olarak Rumelü’ye geçmiş ve Osmanlı Ordusu erkânı arasına karışarak büyük yararlıklar göstermişti. Simavna kalesi’nin zabtında büyük gayret sarfedib sonunda muvaffak olduğundan Birinci Sultan Murat tarafından kendisine bu kasabanın mülkî, idari ve ilmi amirliği verilmiş ti. İsrail bu kasabada düzeni yoluna koyarak Kadı olarak yerleşti. Böylece sükuna kavuşarak oğlu Mahmut Bedrettin’i ciddî bir tahsile tabi tuttu. Evvela kendi okuttu, sonra devrin en ta nınmış iki alimini oğluna hoca olarak getirtti. Mahmut Bedrettin böylece o zamanki bütün im kânlardan faydalanarak ilmini artırdıktan sonra seyahate çıktı ve Mısır’a kadar gitti. Orada İslâm dünyasının en kudretli Ulemasını bularak onlardan ders aldı. Bu arada Seyyit Şerif Cürca- ni ile Mübarekşah Mantiki gibi tanınmış muta savvıflarla görüşerek onlardan faydalandı. Bir ara Mekke’ye giderek oradaki ülema ile tanıştı ve onlardan da feyz aldı. Mekke’den dönüşünde aslen Bayburt Türklerinden olup ilmile İslam âlemine büyük bir ün salan Şeyh Mahmut Ek- melettin’e intisap etti. Artık tam manasile olgunlaşmış ve hakikî bir alim mertebesine yükselmiş olduğundan, halk ve hükümet nezdinde şöhreti; artmıştı. Bu şöhret Mısır Hükümdarı Seyfettin Berkok'un kendisini oğlu Ferec’e hoca tayin etmesile büsbütün yayılmıştı.
Bedrettin’in yaşadığı yüzyıllarda tasavvufun, inanışlara dayanan dinî ve İçtimaî doktrinlerin geniş kitle üzerinde büyük önemi vardı. Zira çe şitli istilâlar ve millî, İçtimaî sebeblerle adeta post kavgası haline gelen Hükümetlerin birbir- lerile olan devamlı mücadeleleri ve bunlarm sebebiyet verdiği buhranlar geniş kitleyi şaşkın bir hale getirmişti. Böylece milyonlarca insan ları şeyhin İçtimaî bünyeyi istikrara kavuştura cak sofiyâne fikirlerine inandırmıştı. Bedrettin bu sırada Mısır, Suriye ve Anadolu’da en büyük .bir nüfuz sahibi bulunan, din âlimliği ile şeyhliği şahsında mezcetmiş Şeyh Hüseyin Ahlati’ye intisap etmişti. Bedrettin bu sırada bazı keramet ler de gösterdiğinden, şöhreti üstün bir dereceye vasıl oldu. Esasen yazmış olduğu «Mükaşefat» adlı eserinde bunun hepsini haber veriyor, dinî ve İçtimaî hayatta yeni bir ufuk açıyordu. Bu arada felsefede ileri hamlelere ulaşmış, eşyanın hakikatini görmek için derin düşüncelere dalmış, mürakabe ve müşahedelerini kendi nefsinde de nemişti. Bu hailenle geniş ölçüde dikkati çekmiş, devrinin sofileri arasında en üstün bir şahsiyet olmuştu. Artık yerinde duramıyor, seyahatlar yaparak sofiyâne düşüncelerini daha geniş ve çeşitli ülkeler görmek suretile yaymak ve insanlığa maletmek istiyordu. Bütün İsrarlara rağmen Mısır’dan ayrıldı.