Dünyadaki sömürgecilik zihniyetinin baş aktörü olarak kabul edilen İngiliz Krallığı, asırlarca dünyanın mazlum topraklarında yerel halkları sömürdü, köle olarak kullandı. Kimse bugün İngiltere Krallığı’nın işlediği suçların hesabını sormuyor.
Aynı şeyi bugün Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Almanya ve en son olarak ABD’yi de içine katarak hesap soramayız...
Özellikle ABD’nin Vietnam, Afganistan, Irak, Kuveyt ve Orta Doğu’daki bilumum işgal ve saldırılarını da suç olarak göremiyoruz. Bugün neden Rusya’nın Ukrayna işgalini konuşalım ki. Nasılsa hesabı sorulmayacak, hep güçlü olan kazanacak ve güçlü olan hep haklıdır nasılsa...
İsrail’in Filistin topraklarındaki soykırım, işgal ve saldırılarını çerez niyetine konuşabilirsiniz, birileri için çok bir önemi olmayabilir...
Ama neden kimse bu savaşlar, soykırımlar, saldırılar, işgaller, çatışmalar ve kaoslar bu topraklardaki insanları buluyor diye düşünmüyor kimse. Bu topraklarda neden hep kan, acı ve gözyaşı eksik olmuyor...
Bir İngiliz casusu vardı hatırlarsınız, Suudi Arabistanlı Lawrence olarak bilinen ve Arap ayaklanması, Sina ve Filistin cephelerinde İngiliz hükümetine büyük bilgiler ve katkılar sağlamış Thomas Edward Lawrence.
Osmanlı hakimiyeti altındaki bölgelerde İngiliz Krallığı adına çok büyük fitneler ve oyunlar tertip etmiş, bugün ki Arap devletlerinin atalarını baştan çıkarmıştı...
Lawrence aslında çok bir şey yapmamıştı, sadece süslü kelimeler ve göz boyayan zenginliği ve şatafatı o günkü Arap liderlere göstermişti. Sonunda Osmanlıdan koptular, hatta İslam’dan da koptular. O günlerden bu yana Orta Doğu’da kan ve gözyaşı hiç dinmedi.
Savaşsız bir on yıl geçirmedik, sömürü ve işgale uğramamış bir çeyrek asır hiç yaşamadık...
O günki Lawrence ile bugünki Lawrencelar arasında bir fark yok. Zenginlik, şatafat ve baştan çıkarıcı hayatlarla öyle bir körleştirildik ki, yanı başımızdaki savaşlara, ölümlere, acılara, işgallere, zulümlere gözümüzü kapar olduk, kulaklarımızı tıkar olduk, dilimizi bağlar olduk...
Evet bugün ki Lawrence’lar bizi uyuttu, acıları tatlı göstermeye zehirli ballar tattırmaya çalıştı. Artık uyanma zamanı gelmedi mi diye hiç sormaz olduk birbirimize...
Sadece ulusça değil, milletçe değil, insanlık olarak uyanma zamanımız geldi. Tüm alem-i İslam olarak uyanmalıyız. Bugün bir masum öldürüldüyse, hep birlikte sesimizi yükseltmek ve zulmü haykırmak gerekir. Sadece dün Filistin’de öldürülen bir gazeteci için değil, son bir ayda öldürülen Ukraynalı 100 çocuk için de aynı acıyı hissetmeliyiz...
Savaşlar, işgaller, zulümler, cinayetler artık normalleştirilmemeli, sıradan olaylarmış gibi algılamamalıyız. Kendi içimizdeki çatışmaları şiddetlendirdikçe hem insanlığımızdan hem inançlarımızdan hem değerlerimizden hem dünyamızdan bir adım daha kopmuş oluruz...
Yunus Emre’nin diliyle “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” demeliyiz...
Siz geç uyanmış olabilirsiniz ama yeni nesli erken uyandırmak bizim elimizde. Yeni nesli eski acıları tatmadan usulca uyandırmalıyız...