ZARAFET KAYBOLUNCA

Mektup yazma geleneği günümüzde tamamen tükendi. Artık anlık mesajlaşma ile daha hızlı ve özensiz bir iletişim var. İnsanlar nasıl söylediğini değil, ne söylediğini düşünüyorlar. Modern çağ insanların edebi gücünü de örseledi. Uzun mesaj atmak istediği zaman “şimdi yazmakla uğraşmayayım, ses atayım” diyor insanlar. Böylece yazma kültürü günden güne kayboluyor. Belki pek çoğunuz zaruret olmadan elinize kağıt, kalem almıyorsunuz. Ya da insanlara gönderdiğiniz mesajlara bakın, 3-5 satırı geçmiyor. Bunun sebebi biraz da vakti kaçırmamak. Öyle ya, hızlı bir çağ. Zaman hızla ilerliyor. Daha az şey söyleyip daha çok şey yapmak istiyor insanoğlu. Fakat çağın hızına da yetişemiyor. Ellerden kağıt kalem düşüp telefonlar alındığından beri okuma işi ciddi bir oranda azaldı. Okuma ve yazma oranının rakamsal anlamda artması, okuma ve yazma eyleminin arttığını göstermiyor. Aksine okuma ve yazma oranının her geçen gün arttığını övünerek ifade ederken, okuyan insanların bir bir kaybolduğunu ıskalıyoruz. “Osmanlı döneminde okuma yazma oranı çok düşüktü, Harf Devrimi bu oranı arttırdı” iddiası estetik anlamında incelendiğinde, Osmanlı entelektüelinin ulaştığı seviyeye Cumhuriyet aydınının asla ulaşamadığı gerçeği de maalesef görülemiyor.

Estetik kaygısının sadece maddi gösterişe yansıması, edebiyattan çekilmesi üzücü bir gerçek.

Eskiden birbirlerine duygularını ifade edebilmek için sanatsal bir üslup kullanan insanlar vardı.

Şimdi ilan-ı aşklar bile bayağı bir hâl aldı.

Osmanlı döneminde padişahtan sıradan halka kadar herkes mektup ile haşır neşirdi. Öyle ki padişahların yazdığı aşk mektuplarını okuduğumda edebi güçlerine hayran kalmıştım. Zaten pek çoğu şair, müzisyen, sanatkar olan padişahların mektup yazma konusunda da ustalık gösterdiklerini hayranlıkla takdir etmiştim. Avrupa’ya hükmeden Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan ile, I.Abdulhamid Han’ın Ruhşah Hanımefendi ile mektuplaşmaları bunlara örnek olabilir. ( Daha fazlası için ilgililer Çağatay Uluçay’ın Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları kitabına bakabilirler )

Bu mektuplarda kadın düşmanı olarak lanse edilen Osmanlı hükümdarlarının kadınlarına karşı kullandıkları zarif hitaplar da dikkatinizi çekecektir.

Biz maalesef kendi tarihimizi bilmediğimiz, öğrenmediğimiz ( ya da öğretmedikleri ) için başkalarının tarihine, kültürüne hayranlıkla bakmakla vaktimizi heba ediyoruz.

Aşk deyince aklınıza ortak medeniyetimizin bağrından çıkmış Leyla- Mecnun, Ferhad- Şirin, Aslı-Kerem, Mem u Zin, değil de Romeo- Juliet geliyorsa ciddi bir sorun var demektir dimağınızda. Çünkü Romeo ve Juliet’in aşkı Anadolu’da hikaye bile edilmemiş nice aşkın yanında çok sıradan kalmaktadır…

Zarafet vardı …

Şimdilerde estetik denilen mefhum, kadim uygarlığımızda ‘zarafet’ olarak kendisini göstermiştir her alanda. Nesnelerin bile bu zarafetten nasibini alması elbette olağandır. Çünkü sevgi ile, merhamet ile yaklaşıldığında her şey bir mana kazanır insanın gözünde.

Ormanda yürüyen oduncunun baltasını gizlemesi ağaçların ürkmesinden değil onun kalbinde, dimağındaki zarafetten kaynaklanıyordu.

Bunu anlayabilmekte ancak İslamî bir hassasiyetin insanın yüreğinde edindiği yer ile alakalıdır.

Bugün yok olmaya yüz tutan bu zarafetin İslam’dan uzaklaşma nispetinde artması da herhalde tevafuk olmasa gerek.

İlerlediğimizi sandıkça aslında zihnen, fikren, kalben ne kadar gerilere doğru gittiğimizi müşahede ettiğimizde elim bir ıstırap yaşıyoruz.

Bir mektuptan tutup, gündelik olaydaki bir inceliğe kadar her şeyde zarafetin yitirilmesi kalbimize derin bir teessür veriyor.

Tarihimize, değerlerimize verdiğimiz ehemmiyet bizim de kalitemizi gösteriyor. Bir ibadethanede nasıl davranılması gerektiği meselesi bunlardan biridir. Bir ibadethaneye turistler gibi girmeyi bile başaramayan insanlar var bu ülkede. Bir camide ne yapılması gerektiğinin dahi öğretilmediği insanlar var…

Ancak son zamanlarda yaşananlar gösterdi ki bu ülkede dini değerler maalesef yeterince korunamıyor.

İslam, zarafetin menbaıdır.

İslam’ın değerlerine yapılan çirkin saldırılar, kalplerinde rikkat kalmayanların yoksunluklarını göstermektedir bütün insanlığa.

Ancak manevi değerlerin bir heykel kadar bile korunmaması düşündürücüdür.

Bir heykele akli dengesi bozuk bir vatandaş bile dokununca yaka paça tutuklanırken, manevi değerlerimize bilinçlice hakaret edenlerin rahatlığı ise hayret ettiriyor insanı.

İnsanlar maneviyata neden saldırır?

Ne demiştik. Kalplerde zarafet, letafet, rikkat kalmayınca her şey çürümeye yüz tutuyor.

En çabuk bozulan şey insan değil midir?

Afganistan’da 25 kişiyi öldürdüğünü, onları insan olarak görmediğini ifade eden alçak İngiliz prensini konuşmayan hümanistlerin (!), insanlık dersi verdiği bu dünyada biz insanlığın peşinde olacağız daima…

Ne demiş üstad Cengiz Numanoğlu:

‘’İnsan doğmak, insana ilâhi bir ihsandır;

İnsan doğan kaç kişi, ölürken de insandır? ‘’

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Tahir Sağır - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı İçin Kime Oy Vereceksiniz?
Tüm anketler