Bu hareketlilik beraberinde konaklama ihtiyacının doğmasına neden olmuştur. Yapının ağırlıklı olarak bu işleve karşılık geldiği belirtilebilir. Eserin bulunduğu çevreye yakın ayakta kalan başka kervansarayın olmaması, araştırmaya konu olan hanı daha da önemli kılmaktadır."( Alıntı -Dr. Öğretim üyesi Korkmaz ŞEN Fırat Üniversitesi )
Peki, Malazgirt Zaferi ile Anadolu'nun kapılarını Türklere açan Selçukluların bıraktığı kültür mirası binlerce eserlerden biri Makit Han içler acısı durumuna ne demeli?
Gerçekten böylesine kıymetli tarihi bir yapıya sahip olduğumuzun tam anlamıyla farkında mıydık acaba? Tarihi kervansaray ziyaretçiye hasret. Bir an önce restorasyon yapılmasını bekliyor.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, arkeolojiye, eski eserlere ve müzelere özel bir ilgi duyuyordu. Hasta yatağında bile Türkiye’nin dört bir yanında sürdürülen arkeolojik kazıları yakından takip ediyordu. Arkeolojide bugün geldiğimiz noktada onun payı büyüktür.
Türk varlığına karşı sınırlarımız dışında ki komşu devletlerin hoşgörüsüzlüğünü, tarihi eserlerimizi tahrip etme yarışlarını yanarak, içimiz kan ağlayarak anlatıyoruz da, kendi yurdumuzda, kendi tarihimize yaptığımız haksızlığı, niye dile getirmeyelim?
750 yıllık Kervansaray , restore edilip turizme kazandırılmayı bekliyor.
Makıthan'a biraz ilgi, biraz şefkat dilemek devlet büyüklerimizden çok şey mi istemek olur? Üç yıl önce Bu Makit Hanla ilgili Malatya Yerel Sonsöz gazetesinde bir yazı kaleme almıştım. "Makıt Hana Sahip Çıkalım." Kasım 2021 'de bir grup arkadaşla Denizli köyüne gittik değişen bir şey yok. Yetkililerden ne gelen varmış nede soran. Köylüler Hanın yıkılan yerlerine kalaslarla destek vermişler, Han'ın içini süpürmüşler, açık olan yerleri taşlarla kapatmışlar hayvanla girip kirletmesin diye.
Kervansaray dış kapıdan girildiğinde ortada büyük bir salon şeklinde sağda ve solda iki oda , 6 bölmeden oluşuyor. Daha önce Selçuklu Devletinin sembolü olan çift başlı kartal bulunduğu taş blok Keban barajı yapılırken çalındığı söyleniyor.
Buranın restorasyonu yapılsa kültür evi, sığınak , depo olarak kullanılır, O yöreye ait tarihi eserler, araç ,gereçler sergilenir. Ticaret amacıyla kullanılabilir. Köylü ürettikleri ürünleri gelen turistlere burada satabilir.
Anadolu'nun gözden uzak yerlerinde köylerinde, dağlarında, tepelerinde, ovalarında binlerce kahverengi levhası olmayan Türk , Süryani, Ermeni , Rum , eski medeniyetlere ait eserler harabeler içinde yok olmaya terk edilmiş. Yoksa nankörce yok etmeye başladığımız kültürel değerlerimizin yanı sıra birer sanat ve uygarlık abideleri olan tarihi eserlerimize sahip çıkmak Türklüğün, insanlığın ta kendisi değil midir?
Bizden sonraki torunlarımıza; ABD. ’de olduğu gibi, ancak son birkaç yüz yılda yapılan, o da eskisini bin kere arattıran eserlerle mi soylu, büyük geçmişimizi göstereceğiz? Haa! Bazıları diyebilir, yahu o kadar çok eser var ki, nasıl olsa birkaç tanesi gelecek nesile kalabilir!? Evet doğrudur, bazı eserler sonsuza kadar yaşar, yaşamlarını sürdürürler. Ama yeryüzünün gerçekten en büyük açık hava müzesi olan güzel yurdumuzun her karış toprağının bir hazineyi barındırması, onları çok devasa olmayan bütçelerle onarıp, koruyup, hem bugüne, hem geleceğe daha sağlıklı aktarmanın ne yükü var bize?