Eskiden köy olan Büyükşehir Belediyesi olunca mahallelere gittiğimde atıl durumda olan köy okullarını gördükçe içim parçalanıyor. Köylerin yeniden aydınlanması adına bu okulların açılması gerekir. Köy okulları kapandıktan sonra köylerde bayrak dalgalanmıyor, andımız okunmuyor. Artık o okul bahçelerinde, sınıflarda Atatürk'ün büstü yok. Öğrenci cıvıltıları duyulmuyor. Ben emekli bir öğretmen olarak bu duruma çok üzülüyorum.
Emperyalist bir propjeyle önce tarımı bitirildi. Hayvancılığı bitiririldi. Fabrikaları kapatıldı. Göç başladı.Köyleri insansızlaştı. Köy okulları birer birer kapandı. En sonunda taşımalı eğitim başladı.Böylelikle eğitim yuvaları atıl duruma düşmüştür.
Bu günkü birçok sorunun kökünde köylerin boşalması ,okulların kapalı olması var..
Oysa, köylerin dokusunu bozmadan kentleşmesi gerekir. Kendi iç dinamiklerinden üretimleri gençlerin köyde kalmasını sağlayacaktır.
Arkadaşım Mustafa beni karşılamak için yola çıkmış arabaya doğru geliyordu. Hoş beş sohbetten sonra birlikte köyün camisi e gittik. Artık mihmandarım arkadaşım oldu. Köyün tarihi , gezilecek yerleri birlikte gezmeye başladık.
Osmanlı son dönemi özelliklerini yansıtan Çolakoğlu camii köyün içinde ki evlerle sırt sırta vermiştir. Tarihi caminin bitişiğine 2001 yılında yeni yapılan iki şerefeli minare göğe doğru uzanmaktadır. Şehirdeki camiler gibi apartmanların arasında kaybolmamış. Bana göre yeni yapılan bu minare tarihi küçük köy camisinin mimari özelliğine estetik görünümü olarak uyumlu düşmemiş.
Arkadaşım Mustafa'dan caminin hikayesini dinlerken evin önünde kardeşi Ali İmran'a seslendi. "Caminin anahtarını alda gel" Ali İmran 1990'yıllarda Malatya Vakıf Ortaokulundan öğrencimdi. Anahtarı getirdi.
Mustafa Çolakoğlu köyün adı ile ilgili yaptığı açıklamada" 1842 tarihinde yapılan nüfus sayımında resmiyette Çolakzade köyü diye geçer,daha sonra resmiyete Çolakoğlu diye geçmiştir.Fakat halk arasında köyümüze Çöloğlu çiftliği denir. Çevre köylerde Kürtçe dili ile (Çoloğlu, Çoloğlu, çiftliği, çütlüği çoloğlu ) diye söylenir.
Köyün içinde terkedilmiş evlerde var. Kapıları kırık dökük, içleri viran. Kışın 30-40 aile yazın 250-300 aile köye dönüyormuş.
Caminin önünde yolun üzerinde sandalyede oturan iki adam ağızları maskeli fiziki mesafeye uyarak sohbet ediyorlar. Selam verdik ...
-Es-selamın aleyküm
-Ve aleyküm’s-selam ve rahmetullah
öğrencimle caminin içine girdik.
Köyün imamı
Köyün imamı Bingöllü Mehmet Halit Nazır'la tanıştık . İmam medrese mezunu , başında şapka, seyrek siyah sakallı, kısa boylu, zayıfça otuz yaşlarında bir adam. Dört çocuğu olduğunu iki çocuğunun engelli olduğunu, Malatya merkeze Hastahane yakın bir camiye tayin istediği halde müftülüğün yardımcı olmadığını dile getirdi . Cami kapanmasına rağmen depremden dolayı orta hasırlı caminin lojmanda kalmakta... Bayram ve cuma namazlarını caminin avlusunda kıldıklarını söyledi . Minarelerde zaten çıkılmadığından ezan merkezi sistemle okunuyormuş. İmama caminin ahşap işlemeli minberi nerede diye sordum? İmam biraz heyacanlandı. Anlatmaya başladı. "Müftülükten gelen emir caminin içinde ne var ne yok toplayın boşaltın. Muhtarla bir depoya koyun... Bizde halı ve diğer mefruşatı toplayıp Kuran Kursu binasına koyduk. "
Ahşap mimberin tarihi değeri olmadığını, sonradan yapıldığını söyledikten sonra. " Ahşap mimberide köylünün parasal yardımıyla bir usta tutup söktürecektik. Muhtar gel birlikte sökelim dedi. Muhtarla birlikte mimberi kazma ile sökerken minber parçalandı. "Minberin parçalarını Caminin odun deposuna koyduklarını söyledi. Birlikte caminin odun deposuna gittik. Minberden kalan parçanın fotoğrafını çektim . Müftülük kırılan parçalanan minber hakkında imama soruşturma açmış... >>DEVAM EDECEK