İnsanların en yanlış, en olumsuz yanı ve tutumu günahlarının karşısında hemen ümitsizliğe düşmeleri ve “ Artık günahkâr oldum, yapacak bir şey yok, telâfi edilemeyecek kadar günaha battım v.b.” düşünerek daha çok günah işlemeye devam etmeleridir! Oysa zararın neresinden dönülse kârdır, ne kadar çabuk tövbe edilse o kadar iyidir. Dinimizde ümitsizliğe yer yoktur! Allah’a yönelip içtenlikle af dilemek insan için kurtuluş yolunu açacaktır. İslâmda Allah ile kulun arasına girerek günah çıkarmak yetkisine sahip aracı kişiler bulunması asla söz konusu değildir. Günahların affedilmesi üçüncü kişilerin tasarrufuna bırakılamaz. Herkes günahı için doğrudan Allah’a yalvarır ve taleplerini O’na bizzat yöneltir. “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser!?”(Hicr, 15/56). Günahlarının çokluğu karşısında ümitsizliğe düşme eğilimini destekleyen etkenlerden birisi bilgisizliktir: Cenab-ı Allah’ın rahmetinin genişliğini, tövbe yolunun her zaman açık olduğunu bilmemektir. İkincisi ve daha önemli olan etken de şeytanın uygulayacağı yıldırma baskısıdır: “Bunca günahı işledikten sonra affedilmek mümkün mü? Nasıl olsa günahkârsın, hiç olmazsa bu dünyanın tadını çıkar, dilediğince yaşa!” şeklindeki vesveselerle kulun direncini kırmak şeytanın başvurduğu temel yöntemlerden birisidir. Bu sebeple dua ve tövbe eden kimse, şeytanın veveselerine aldırmadan duasının ve tövbesinin kabul edilip günahlarının bağışlanacağına inanmalıdır, ümit etmelidir. “Günahkârsan da ümidini kesme!” “Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine rağmen bağışlama sahibidir.”(Râ’d, 13/6). Tabii, Hz. Peygamber Efendimiz de günahkâr olanlara son derecede büyük bir cesaret vermektedir: “Günahından tövbe eden sanki hiç günah işlememiş gibidir.!”( İbn Mâce’den zikreden, Halil Altuntaş, a.g.e. s.34). “Allah, can boğaza gelmedikçe kulunun tevbesini kabul eder!” (İ.GAZALİ,a.g.e. s.370) Halk arasında bir özdeyiş vardır: “Günahsız insan olmaz!” derler. Doğrudur! Hayat boyunca milyonlarca iş ve işlem yapıyoruz; yemek, içmek, gezmek, dolaşmak, yatmak, satmak, satın almak, görüşmek, konuşmak, iletişim kurmak, kızmak, kırmak, gönül yıkmak, isyan etmek, aldatmak gibi binlerce tutum ve davranışta bulunuyoruz. Bunların hepsinde haklı olmamız ve Cenab-ı Allah’ın rızasına uygun davranmış olmamız mümkün değildir. Hatalarımız var, günahlarımız var, taksirâtımız var! Bunlar var diye ümitsizliğe düşmeye de yer yok! Ancak, bir an önce de tüm günahlarımız için tövbe etmeliyiz; Allah Tealâ’dan af dilemeliyiz:
-
Doç. Dr. Muammer Oytan İHLÂS-NÂS-FELÂK SURELERİNİN FAZİLETİ
-
Semih Ünal "UTANÇ" BU DUYGU İNSANLIĞI KURTARACAK!
-
Öznur Günata Yaşam Mücadelesi
-
Abdulvahap Kaygusuz Önce Edep
-
Zeynep Önel KİM DUR DİYECEK ?
-
Feyza Çelik MERHAMET DEĞİŞTİRİR…
-
Muhammed Ali Günaydın Bİ DÜŞMEDİNİZ BU MİLLETİN YAKASINDAN!
-
Fikri Demirtaş ANADOLU'DA BİR GÖNÜL ERİ
-
Leyla Balal Baba ...
-
Mehmet Ali Lüle BİR YILDIZ DOĞUYOR
ÇOK OKUNANLAR