2011 yılında başlamıştı Suriye’deki iç savaş, ardından terör örgütü IŞİD, Musul’u işgal etmişti, Irak ordusu ardına bile bakmadan kaçmıştı. ABD’nin Irak’a verdiği tüm askeri teçhizatlar ise IŞİD’e armağan gibi bırakılmıştı...
Yaklaşık 1 yıl boyunca Katar’ın başkenti Doha’da Taliban ile müzakere yapan ABD, ne olduysa birden bire apar topar ayrıldı ülkeden. Son 20 yılda Afganistan’a yaklaşık 80 milyar dolar askeri harcama yapan ABD, neredeyse tüm askeri teçhizatlarını almadan topuklayarak kaçtı. Askeri üslerini boşaltmayı bile beklemeden çekip gitti...
Geride büyük bir mezarlık, kaos ve iç savaş bıraktı. Ne ABD ne de Taliban, bu kadar hızlı bir şekilde Afganistan’ın düşeceğini tahmin edememişti. Afgan ordularına sanki talimatlar verilmiş gibi savaşmadan çekildiler, çoğu ülkeden kaçıp komşu ülkelere sığındı...
Taliban o kadar hızlı bir şekilde ülkeyi ele geçirdi ki, ABD’nin Irak’ı işgalinde bile bu kadar erken bir düşüşü tahmin edemiyorlardı. Gerçi orada da Saddam Hüseyin’in generalleri ve yıllarca İran ile savaşarak tecrübe kazanan ordu subayları ile askerler, ABD’ye karşı tek mermi yakmadan teslim olmuştu...
O zaman da sormuşlardı, hani nerede Saddam’ın o büyük ordusu, nereye gitti o generaller. Bugün aynısı Afganistan’da yaşanıyor. Hani nerede o ABD’nin milyarlarca dolar harcayarak 20 yıldır eğittiği ordu, neden savaşmadan teslim oldular...
Her şeyden önce ABD ve Taliban arasında nasıl bir anlaşma yapıldı ki, Joe Biden yönetimi Eylül’e kadar ülkeyi terk etme emri verdi. Daha Eylül bile gelmeden ABD’nin boşalttığı yerleri Taliban doldurdu, ülke yönetimini ele geçirdi...
Ülkeden kaçan ve yanında uçağa sığamayacak kadar parayla Birleşik Arap Emirlikleri’ne iltica eden Cumhurbaşkanı Eşref Gani, bu savaşın kazanılamayacağını ya biliyordu ve onun kaçması da bu anlaşmaya dahildi, ya da bilerek ve isteyerek cahilce ülkesine, vatanına, milletine, bayrağına, inancına ve değerlerine ihanet etti. Keşke şerefiyle ölseydi de kaçmasaydı...
Afganistan’ın kendini toparlayabilmesi için başta ABD olmak üzere BM, NATO, AB ve birçok devletten yaklaşık 3 trilyon dolar toplandığı ileri sürülmüştü. Taliban, Kabil’e girdiği andan itibaren bu toplanan paranın nereye gittiği, nerede harcandığı ve nasıl buhar olup yok olduğu tartışmaları başladı...
Hakikaten ne oldu o paralara, ne oldu onca donanımlı ve eğitilmiş orduya ki, Taliban’ın sahaya girmesiyle çil yavrusu gibi bir mermi yakmadan dağıldılar...
Birçok devlet, daha önce düşman ve terör örgütü olarak gördükleri Taliban’ı neden ülkeyi ele geçirdikten sonra masaya oturabiliriz, onları tanıyabiliriz açıklaması yaptılar...
Yoksa Taliban onların ifadesi ile 1990’lardaki Taliban değil mi artık. Taliban’ı radikal bir örgütten çıkarıp meşru olarak tanınmasını ne de çabuk kabullendiler...
Daha bu mesele bitmeden Afganistan’da yaklaşık değeri 1 trilyon dolar olan madenler gündeme gelmeye başlandı. Tüm bunlar bir tarafa ABD yönetimi Taliban ile doğrudan iletişim kurarak kendi askeri güçlerine müdahalede bulunmaması için teminat alıyor. Hatta Taliban’ın ABD güçleri ile orada çalışan personelin tahliyesine Kabil havalimanına kadar güvenlik amaçlı refakat bile ettiği bile Washington ve Pentagon tarafından doğrulandı...
Dünya kamuoyu afalladı ve şu soruyu soruyor. Ne olur lan böyle. Tüm bunlar nedir. Zıt kutuplar birbirini iterken, yörünge değiştirip bir birine doğru yaklaşmaya mı başladı. Birbirine düşman iki taraf nasıl oldu da can ciğer oldular...
Akıllarda bir soru işareti. Bir grup medreseli ve eli silahlı gençler, koskoca ABD imparatorluğunu dize mi getirdi. ABD hegemonyası yıkıldı mı. Mahallenin horozu kim olacak?