Ahmet Şimşirgil’in Devr-i Gül Sohbetleri kitabı, Osmanlı’nın nezaket dolu dünyasına adeta bir kapı aralıyor. Her cümlesinde derin bir mana barındıran bu eser, Osmanlı’nın kültür mirasını yeniden keşfetmemize vesile oluyor. Özellikle Osmanlı evlerindeki misafirperverlik ve incelikler, bugünün modern dünyasında bile hayranlık uyandırıyor.

Osmanlı evleri, sadece bir yaşam alanı değil, aynı zamanda kültürel ve manevi değerlerin işlendiği mekânlardı. Bir misafir odasına girdiğinizde, duvarda yazılı olan o ince mesajların büyüsüne kapılmamak elde değil. Mesela, misafiri karşılayan bir hat yazısı:

“Ey misafir kıl namazı, kıble bu caniptedir. İşte ibrik, işte leğen, işte peşkir iptedir.”
Bu ifadeler, misafirin ihtiyaçlarını düşündükleri kadar, onun manevi huzurunu da gözeten bir toplumun ruh halini yansıtıyor. Ev sahibinin bizzat hatırlatma yapmasının hoş karşılanmayacağı düşünülerek, nezaket dolu bir yazı ile misafirin ihtiyaçları ve ibadetine dair hatırlatmalar yapılıyordu. Üstelik sadece hatırlatmakla kalmıyor, kıble yönünü işaret eden işlemeli bir havlu, abdest için hazırlanmış ibrik ve leğenle her detay düşünülüyordu.

Bu ince tavır, ulaşımın zor olduğu dönemlerde misafirin en ufak ihtiyacını bile gözeten bir medeniyet anlayışını ortaya koyuyor. Namazın önemine vurgu yapan hat yazıları ise, misafirlerin manevi dünyasına dokunan ayrı bir güzellikti. İşte o duvarlarda asılı duran dizelerden biri:

“İnat etme git namaza, rahmet olmaz bî-namaza.
Akıl isen kıl namazı, çün saadet tacıdır.
Sen namazı öyle bil ki, müminin miracıdır.”
Bu levhalar, adeta birer nasihat kitabı gibiydi. Her kelimesi, insanı namaza ve ibadete çağıran bir sesleniş, her hattı insan ruhuna işlenen bir zarafet örneğiydi.

Bugün dönüp baktığımızda, bu kültürün ne kadarını yaşatabildiğimizi sorgulamamız gerekiyor. Osmanlı evlerinin misafirperverliği, yalnızca bir medeniyetin değil, aynı zamanda insana verilen değerin en güzel örneklerinden biriydi. Modern zamanlarda bu derinlik ve nezaketi hayatımıza ne kadar dahil edebiliyoruz?

Devr-i Gül Sohbetleri bize bir şey hatırlatıyor: Nezaketin ve zarafetin unutulmaya yüz tuttuğu bir dünyada, Osmanlı’nın misafirperverlik anlayışı, bugüne ışık tutan bir miras olarak karşımızda duruyor. Bu mirası yaşatmak ise bizim elimizde.