20 Kasım, Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanıyor. Ama gerçekten kimin çocukları için?

Bu gün, dünyanın bir kısmında çocukların oyun oynayıp, eğitim alıp, sefa sürdüğü bir yaşamı kutlarken, diğer yanda açlık, yoksulluk ve savaşla pençeleşen çocuklar için ne anlam ifade ediyor?

7 Ekim 2023’ten beri Gazze’de yaşanan trajediler, bu soruyu daha da keskinleştiriyor.

İsrail’in vahşi saldırılarında binlerce çocuk hayatını kaybetti, hayatta kalanlar ise insanlık dışı şartlarda yaşam mücadelesi veriyor.

Peki, bu çocuklar için Dünya Çocuk Hakları Günü ne ifade ediyor?

Hiçbir şey..

Çünkü onlar, insan yerine dahi konulmuyor.

Onlar, bombalarla, yıkıntılarla ve kaybettikleri sevdiklerinin acısıyla baş başa.

Dün televizyon ekranlarına yansıyan Gazzeli çocukların mesajları, vicdanı olan herkesi derinden sarsmalıydı:

  •  “Dünyadaki tüm çocuklar gibi yemek yemek istiyorum.”
  •  “İşgalci İsrail'in zindanlarındaki babamın kucağında olmak hakkım.”
  •  “Babam şehit oldu, füzelerin sesinden korkunca saklanacak sıcak bir kucak bulamıyorum.”

Bu cümleler, çocukların masumiyetini haykırdığı gibi dünyanın adaletsizliğini de yüzümüze çarpıyor.

Hak denilen kavram, coğrafyaya, kimliğe ve hatta dine göre mi şekilleniyor?

Eğer öyleyse, bu “hak”tan kimin adına söz edebiliriz?

Gazzeli çocuklar, Dünya Çocuk Hakları Günü'nde sessizliğe terk edilmişken, biz bu günü nasıl kutlayabiliriz?

Dünyanın bir ucunda şenliklerle geçirilen bu gün, diğer ucunda sadece acının, kaybın ve korkunun günü oluyor.

Ve bu, hepimizin utancıdır...

O çocukların acıları sadece onların değil, insanlık adına hepimizin yarasıdır.

Bugün hâlâ bu gerçeklere gözümüzü kapatıyorsak, bu “haklar günü” sadece bir maskeden ibarettir.

Dünya, bir gün tüm çocuklara adaletle, eşitlikle ve sevgiyle yaklaşmadıkça; hiçbir gün, hiçbir çocuk için gerçek bir hak günü olamayacak.

Gazze’deki çocukların feryadı, bu adaletsiz düzenin aynasıdır. Bu aynaya bakmaya cesaretimiz var mı?