Dünya tarihine dönüp baktığımızda, insanlık iki büyük dünya savaşı yaşamış durumda. Bu savaşların nasıl başladığını hatırlıyor musunuz? Görünürde küçük ve önemsiz gibi görünen olaylar zinciri, milyonların yaşamını etkileyen devasa çatışmalara dönüştü. Bu, bize bir gerçeği hatırlatıyor: Küresel bir savaşın patlak vermesi için büyük olaylara gerek yok. Dünya dengesi her an değişebilir.
Bugün de farklı değil. Küresel siyaset, her zamankinden daha kırılgan bir noktada. Bölgemizde ve dünyada artan gerilimler, tehditlerin boyutlarını ve kaynaklarını çeşitlendiriyor. Bu durum, sadece askeri stratejilerle değil, ulusal bütünlükle de karşılanmayı gerektiriyor.
Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, tarihi boyunca stratejik önemini korumuştur. Bu, avantajları kadar riskleri de beraberinde getiriyor. İşte tam da bu noktada iç cephenin sağlamlığı hayati bir anlam kazanıyor. İç cephe, bir milletin birlik ve beraberliğiyle oluşturduğu en güçlü savunma hattıdır. Güçlü bir iç cephe, dış tehditlere karşı caydırıcı bir etki sağlar.
Ancak asıl hedefimiz, çatışmalardan uzak, barış içinde bir yaşam sürmek olmalıdır. Savaş çıkmasını elbette kimse istemez. Bununla birlikte, savaş ihtimalini görmezden gelmek ya da hazırlıksız yakalanmak gibi bir lüksümüz yok. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinin güvenliği son derece hassas ve önemlidir. Bu güvenlik, yalnızca askeri önlemlerle değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel dayanışma ile sağlanabilir.
Unutmayalım ki, barış, güçlü ve hazırlıklı bir duruşla korunur. Türkiye, tarihinden aldığı derslerle hem kendi topraklarını hem de küresel barışı koruma sorumluluğunu taşımaya devam etmelidir. Tehditler ne kadar büyük olursa olsun, bu milletin iradesi ve birlikteliği her zaman en güçlü kalkanımız olacaktır.
Hazırlıklı, uyanık ve birlik içinde olduğumuz sürece, barışın daimi teminatı olabiliriz.