Boş ve faydasız işler yaparlar, kıymetli zamanları öldürürler.

Aklı kalbinde olmayan, iç dünyalarını kontrol altına almayan ve kötü huylu olan bu insanlar, benliklerine sahip olamadıkları için, felaketlere ve zararlara sebep olan sözleri düşünmeden söylerler.

Az düşünen, çok ve gereksiz konuşan, her şeyin en iyisini bildiklerini zanneden bu tipler, İnsanlar arasında sağlıklı, etkili ve doğru iletişim ve ilişkilerin kurulmasını engelledikleri gibi yaşam kalitesini de düşürürler.

Karakterlerini cahillikle bezemiş oldukları için her şey hakkında muhakkak bir görüş belirtirler. Yersiz konuşmalarla insanlara şu şöyledir, bu böyledir, o da öyledir diyerek dedikodu yaparlar, görüşlerinin değişmesi yönünde etiketlerle

Kendilerini ilgilendirmeyen konularda “sözlerini kontrol” etmeden konuşurlar ve karşısındakileri dinlemek yerine sözlerini keseler Önemsiz söz ve davranışlarıyla etraflarına zarar verirler ve kendi değerlerini de gözden düşürürler.

Konuşma yeteneği, Allah’ın insana bir armağanıdır. Ancak sözün içinde güzel fikir ve faydalı olanını yerinde ve kararında söylerlerse fayda sağlarlar. Uzak durulması gereken bu tipler, sözlerini kontrolsüz ve ölçüsüz söylerler hem değerlerini düşürürler hem de manevi olarak tükenirler.

Doğruları görmezler, bilgileri sınırlı olduğu halde her konunun uzmanıymış gibi toplumda ilgi çekmek amacı ile nerede, ne zaman, ne konuşacaklarını bilmezler. Çok ve gereksiz konuşmalarla sadece maddî gücü zayıflatmazlar, insan şahsiyetine can veren manyetik gücüde eritirler.

Lüzumsuz konuşanlar, sözlerini doğru ve yerinde kullanmadıkları gibi hatalarını da savunurlar, kendi değerlerini de düşürürler. Yersiz kullandıkları aslı astarı ve yararı olmayan boş sözlerle önünde sonunda felaketlere sebep olabilen tiplerdir. Dedikodu da yaparlar, yalan da söylerler.

Boş konuşanlar iyileşmeyen yaralar açan“aklı az” kişilerdir, Yalanı, yanlışı ve çirkini birbirine katarlar, gerçekmiş gibi, satarlar. Söyleyeceklerini yüreklerinde iyice yoğurmadan, eğrisini doğrultmadan, iyisini, temizini alıp, yaramazını atmadan söylerler.

Kendilerini göstermek, var olduklarını ispatlamak için, büyük, önemli işler yapacakmış gibi abartılı sözlerle atıp tutarak, ağzına gelenleri ileri geri konuşurlar. Dilini tutmazlar, arabozan sözlerle konuşurlar, her duyduklarını söylerler.

Kendilerini çok zeki sanırlar, kullandıkları sözlerin anlamını bilmeden, sözlerinin nereye gittiğini düşünmeden konuşurlar. Taktıkları at gözlüğüyle dünyayı tanımlarlar, çok dar bir bakış açısına sahip olmalarına rağmen bilmiş olarak gezerler.

Kalbin tercümanı olan dil ile konuşurken yaptıklarının konuşmalarıyla uyumlu olmasına dikkat etmezler, yalan konuşurlar. Süslü, hileli, abartılı, gösterişli, altı boş ve samimiyetsiz sözlerle konuşurlar, asıl yapılması gerekeni ihmal ederler.

Maddi hayata tapan bu insanlar, anlamadan, öğrenmeden ve düşünmeden konuştukları için “deniz suyu içmiş gibi gezerler,”  uzak duranlar da kar ederler, iyi iş yaparlar ve güzel günler görürler.