Türk Milletinin gözlerinin açılması, gerçekleri ve dağın arkasını görmesi için; Osmanlı sarayındaki sultan entrikalarını, padişahların erkek kardeşlerini katledişlerini Türk Milletini asırlardır soyup soğana çevirenleri, besleyip büyütenleri, güçlendirip aç sefil ve yoksul şekilde yaşamak zorunda bırakanları, ilerlemesine engel olanları tanıması ve görmesi gerekir.
Yüz iki yıl önce 30 Ağustos 1922’de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile bu vatan için can veren, askerlerin şanlı TÜRK bayrağını yere düşürmemek ve Anadolu’da yaşayan TÜRK Milletini yok etmeye yönelik batılı haçlı emperyalistlerin emellerinin sonsuza kadar tarihin çöp sepetine gömdüğü gündür.
Batılıların Rönesans ile yeniden uyanışları büyük ölçüde eski uygarlıkların ve “insanı merkeze alan” ahlaki değerlere önem veren Türk - İslam dünyasının katkısıyla gerçekleşmiştir. Disiplinsizliğin, ahlaki yozlaşmanın salgın halinde yayıldığı ve zirveye çıktığı batı dünyası Türk - İslam Dünyasında, Orta Çağda, astronomi, fizik, optik, mekanik, kimya, biyoloji, tıp, matematik, coğrafya, haritacılık gibi bilim alanlarında gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde Avrupa Rönesans dönemine ulaşmış, Coğrafi keşiflerle Dünya’nın bilinmeyen diyarlarına kapılar ardına kadar açılmıştır.
Dünyadaki her devlet gibi Osmanlı Devleti de doğdu, büyüdü ve sona erdi. İnsanlık tarihi boyunca değişmeyen bu gerçek adaletle üç kıtaya hükmeden büyük cihan devleti Osmanlılar içinde geçerli olmuştur. Her sona erişin, tarih sahnesinden çekilişin belli başlı iç ve dış nedenleri vardır. Osmanlı Devleti'nin sona ermesinin de birçok nedeni vardır. Bunların başında da, “Coğrafi keşifler, Rönesans ve Reform hareketleri gelmektedir.
15 ve 16 yüzyıllarda, dünyanın en iyi yönetilen ülkesi olan Osmanlı Devleti, 16, 17 ve 18 yüzyıllarda bağımsız ve mantıklı düşünme, sorgulama ve değerlendirme ile yapılan “ahilik” anlayışıyla yapılan eğitim ve öğretim sistemini terk etmiştir. Gelecekte sıkıntılara sebep olan ve anı kurtaran “yelin üfürdüğü, selin götürdüğü” ezbere dayalı eğitim sistemine geçmiştir. Bu anlayış ile yetişen devlet adamlarının yönetimde etkili olmasıyla, Osmanlı da bilimsel gelişmeleri durdurmuştur. Türk-İslam dünyasının ileri doğru atılmasını sağlayan toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel hayatını ileriye götürecek, daha iyi, daha güçlü olarak yaşamasını sağlayacak olan batının da örnek aldığı, AKIL, İLİM, AHLAK VE ADALET ANLAYIŞI İLE TÜRK Medeniyetinin yükselmesini sağlayan “AHİ” örgütlerinin çalışmaları azaltılmış sömürgecilerin önü açılmıştır.
Osmanlı Devleti; Rönesans ve reform ile ortaya çıkan gelişmeleri takip etmekte geç kaldığı, gelişmelere ayak uyduramadığı için, siyasi, sosyal, askeri ve ekonomi, ticaret, endüstriyel dönüşümler ve finans alanlarda büyük değişimler geçiren batı dünyasındaki gelişmeleri göremedikleri için medeniyetteki gelişmelerin gerisinde kalmıştır. Batı dünyasının Osmanlıya olan bağımlılığının hem azalmasına, hem de kültürel ve bilimsel alanda batı ile arasındaki farkın aleyhine açılmasına sebep olmuştur.
İstanbul’un fethinden sonra Karadeniz ve Akdeniz’e yönelen Osmanlı Devleti o devrin en önemli ticaret yolları olan İpek ve Baharat yollarını kontrolü altına almıştı. Ekonomik bakımdan iyice zor duruma düşen Avrupalılar, Osmanlı ordularının Avrupa’nın ortalarına kadar ilerlemesi karşısında yeni arayışlara yöneldiler. Haçlı seferleri sırasında Doğu’nun zenginliklerini ve medeniyetini tanıyan Avrupalılar, Doğu’ya ulaşmak için yeni yollar araştırmaya başladılar. Coğrafya bilgisinin gelişmesi, pusulanın kullanılmaya başlanması, okyanuslara açılabilecek gemilerin yapılması sonucu Avrupalılar yeni çağın başlarında coğrafi keşifleri gerçekleştirdiler. 1492’de Amerika’ya, 1498’de Hindistan’a ulaşan Avrupalı gemiciler 1519-1522 yılları arasında dünyayı dolaştılar. Coğrafi keşifler sonrası yeni ticaret yolları bulundu, yeni kıtalar ve yeni ülkeler tanındı. İpek ve Baharat yolları önemini kaybetti. Bu durum Osmanlı ekonomisine önemli ölçüde zarar verdi. Ateşli silahlara sahip Avrupalılar Amerika’nın yerli kabilelerini köleleştirdikleri gibi, altın gümüş ve değerli madenleri ele geçirdiler. Avrupa’ya büyük miktarlarda gümüş ve altın taşıyarak zenginleştiler. Bu durum Osmanlı hammadde kaynaklarının bu kıtaya yönelmesine, Osmanlı gümüş parasının değer yitirmesine ve dolayısıyla enflasyonun artmasına yol açmıştır.
Rönesans, Reform ve Coğrafya keşifleriyle batı kültür dünyasında yeni bir ruhun ya da canlanışının açıkça ortaya çıkmasını şahit sağlamıştır. Rönesans keşiflerin, araştırmaların, ıslahatların, yenilenmenin önünü açmış, Osmanlının yıkılmasının taşlarını döşemiştir. Coğrafi keşiflerle dünyaya açılan ve zenginleşen Avrupalılar, sanat bilim ve kültür faaliyetlerine önem vermeye başladılar. Farabi, İbni Sina ve İbni Rüşd gibi Türk-İslam bilginlerinin eserleriyle, eski çağın ve Yunan ve Roma sanat ve eserlerini incelediler. Akademiler kurdular. Matbaacılığın gelişmesiyle bilim, kültür ve sanat faaliyetleri hızla yayıldı. Bunun sonucu 15. yüzyıl sonları ve 16.yüzyılda Avrupa'da “yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans hareketleri yaşandı. Rönesans’la Avrupa'da yeni görüş ve düşünceler egemen olmaya başladı. 800’lü yıllardan 1500’lü yıllara kadar süren kilisenin insanları maddi ve manevi anlamda sömürülmesinin, toplum üzerindeki baskısının ve etkisinin kaldırılmasıyla Katolik kilisesinin otoritesi, İncil ve Hıristiyanlığın yeniden yorumlanmasıyla sarsıldı. Bu durum 16.yüzyılda Reform hareketlerinin doğmasına yol açtı Reform hareketleri sonucu Avrupa'da mezhep birliği bozuldu. Kilisenin düşünce, bilim ve kültür üzerinde kurduğu baskı ortadan kalkmaya başladı. Bilim ve Teknik alanda çok önemli ilerlemeler meydana geldi. Osmanlı Devleti meydana gelen tüm bu gelişmelere uzak kaldığı gibi içine kapanık, kendini yenileyemeyen, kendi kurumlarını yozlaştıran, kısaca çoğu bakımdan çağın gerisinde kalan bir devlet konumuna düştü. Güçlenen Avrupa devletleri ve Rusya Osmanlı Devleti’ni en büyük emel ve hedef olarak kabul edip saldırmaya başladılar. Gerilemeye başlayan devlet bu saldırılar karşısında sarsılmaya başlamıştır.
Batı’da 16.yüzyıl sonları ile 16.yüzyılda meydana gelen Rönesans ve Reform hareketleri sonucu başlayan uyanış hareketi, 17.ve 18.yüzyıllarda düşünce, bilim, kültür ve sanat alanlarında büyük gelişmelere neden oldu. Bu gelişmelerin en önemlisi halk tabakalarının özgürlük, eşitlik ve adalet kavramlarının meşru hak olarak görme bilincine ulaşmasıdır. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek bir kişinin veya bir zümrenin gücü elinde bulunduranların yönettiği devlet yapısına ve kutsallaştırılmış krallık yönetimine karşı halkın itaati sarsılmaya başlamıştır. Aydınlanan ve bilinçlenen toplumlar baskıcı, adaletsiz ve acımasız devlet düzenine karşı çıkılması gerektiği bilincine, devletin halka eşit, şefkatli ve insanca davranmak zorunda olduğu anlayışına büyük ilgi gösterdiler. Aklı ve dengeyi ön plana çıkaran Aydınlanma döneminde dar kalıplı ve değişmesi mümkün olmayan düşünce sistemi etkinliğini yitirmiş, yerine özgür düşünce, araştırma ve yaşama arzusu egemen olmaya başlamıştır.