Iğdır, 1992 yılında Kars ilinden ayrılarak Türkiye’nin 72. İli olarak coğrafi haritada yerini almıştır.
Benim anlatacağım konu, Iğdır’ın il olması ile alakalı değil.
Iğdır’da yetişen kayısının o ile nasıl gittiği hakkındadır.
Yaklaşık 15 yıl kadar önce Iğdır iline gezi amaçlı gitmiştim. Birkaç gün Iğdır’da kalma imkânım da olmuştu.
Iğdır, Ağrı iline komşu ve Ağrı dağının tam eteğinde yer almaktadır. Hava durumu açısından Ağrı ilinden çok farklı bir durumu var. İklimi Malatya iklimine yakın. Bu nedenle da kayısı sorunsuz bir şekilde yetiştiriliyor.
Evinde misafir olduğumuz aile daha önce Malatya İl Tarım Müdürlüğünde çalışmış olan bir ziraat mühendisiydi.
Emekli olur olmaz memleketine yerleşmiş, Malatya’dan giderken de çeşitli cinslerden bir miktar kayısı fidanı satın alarak götürmüş ve güzel bir kayısı bahçesi oluşturmuş.
Kayısı mevsiminde gittiğim için, kayısılar çok güzeldi. Kendinizi Malatya’nın herhangi bir yerindeki kayısı bahçesinde gibi hissediyorsunuz. En azından ben o duyguları yaşadım.
Ancak o güzelim, albenisi olan kaysıları yiyince aradaki farkı anlıyorsunuz. Her ne kadar görüntü muhteşem ise de alışageldiğimiz kayısı tadı yoktur.
Ev sahibi ziraatçı olduğu için ilk iş olarak bahçe içeresine bir islim damı yapıyor.
Malatya’daki usul ve uygulama ne ise onu uyguluyor. Ancak islimden çıkan kaysılar maalesef kayısı kurusu haline gelmiyor.
İslim damından çıkan kayısılar İsmet Beyin tabiriyle ‘susuz hoşaf olmuş’ gibi çıkıyor.
Yukarıda da bahsettiğim gibi kayısıların görüntüsü muhteşem. Albenisi var, ama bizim alıştığımız kayısı tadı yok. İslime gelmiyor, raf ömrü uzun değil.
Zaten Iğdır iline girdiğiniz zaman, kayısı ağaçlarının çokluğundan dolayı Malatya’nın herhangi bir ilçesine veya köyüne girmiş gibi oluyorsunuz.
Kısaca kayısıda görüntü var ama Kayısı tadı yok.
Belki de bizim damak tadımız, kendi kayısımıza alışkanlığımızdan dolayı bize öyle geliyor.
Ama buna rağmen Iğdır kayısısının da Türkiye piyasasında önemli bir yer tuttuğu gerçeğini de göz ardı etmemek lazım.