Devrim yalnızca ülkemizde diğer Dünya ülkelerine kıyasla farklı anlaşılmıştır. Bizde devrim kendisinden önceki sistemi tüm kazanımları ile silmek olarak kabul edilmiştir.

Oysaki devrim sadece tıkanmış sistemi işler hale getirmek için yapılır. Devrim gelişme ve kalkınmanın önündeki engelleri ortadan kaldırarak aksamanın yaşandığı organların tasfiyesi ile sosyal hayatı işlevsel hale getirmek için yapılır.

Fransız devrimi, Amerikan devrimi, Rus devrimi hepsi böyleydi. Ancak ülkemizde devrim önceki sistemin tamamıyla silinmesi olarak yaşandı.

Ancak şu bir gerçek ki önceki sistem işgücü, emek, sermaye, zaman gibi üretim faktörlerini kullanarak belli bir seviyeye toplumu getirmişti.

Devrim bu noktadan başlayıp toplumu ilerletmeliydi. Ancak önceki sistemin tüm kazanımları yok kabul edilip tekrar aynı aşamalardan geçilmesine karar verildi. Bu da bize zaman, emek, sermaye kaybettirdi. Devrimcilerin devrim anlayışı bundan ibaretti.

 Bir de karşı devrimciler var tabi. Bu kardeşlerimiz başlangıç noktasını çoktan kaybetmişler. Hatırlarsak İngilizlere karşı mücadele edilmemesini işgalin kendisinden son bulacağını ümit ediyorlardı.

Birde devrimin atası Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’da direniş başlatmak için padişah Vahdettin tarafından gönderildiğini iddia ediyorlardı.

 Ve hanedanın Cumhuriyetin ilanından sonra sürgün edilmesini eleştiriyorlardı. Ancak ne İngilizler savaşmadan gitti ne de padişah Vahdettin Atatürk’ü direnişe gönderdi.

Vakti zamanında Malatya’da ki aşiretlere Sivas kongresini basıp yakalayabiliyorsalar canlı yakalayabilsinler ölü olarak Atatürk’ü yakalamaları emrini vermişlerdi.

Sonraki zamanlarda ölüm emrini dahi vermişlerdi. Başka ülkelerde yaşanan devrimlerde hanedanlar mensupları ile feci bir şekilde öldürülmüşlerdi.

Atatürk’ün ölüm emrini vermelerine rağmen Atatürk sadece onları sürgün etmekle yetinmişti. Karşı devrimciler bu gerçekleri hep görmezden geldiler.

Karşı devrimcilerin bir diğer önemli argümanı Menderesin idamı!

Çok vahim bir olay olmakla birlikte yerlere göklere sığdıramadıkları Demokrat parti iktidarının karnesini de hep görmezden geldiler.

Sormak lazım bu kardeşlerimize Bediüzzaman Said Nursi (h.z) Demokrat partinin egemen olduğu Türkiye’de zindanlarda değil miydi?

 Küçük Amerika diye Türkiye’yi emparyallerin uydusu yapan din düşmanları mıydı?

Peki kardeşlerim soruyorum size Dünyada reflax bildirisinin ilanından sonra İsrail’i ilk tanıyan ülke ve hükümet kimdi?

Peki kardeşlerim tahkikat komisyonunu kuran kendisi gibi düşünmeyen düşünürleri ve gazetecileri infaz ettirip hapseden kimdi?

Türkiye’yi Atlantik ittifakında tutup NATO’nun ileri karakolu yapan hangi iktidardı?

Bu kardeşlerim İslam’a uygun bir hayatı öngörüyorlar.

 Peki bu noktadan hareketle Anavatan iktidarı ve Özal!

 Ben zengin adamı severim. Benim memurum işini bilir. Bu sözlerin İslam ile nasıl bir alakası var?

 Banker kastelli, batık bankalar, bir taraftan Antalya gece hayatında havada uçan dolarlar bir taraftan sekiz çocuğu ile ahırlarda yaşayan kırsaldaki insanlarımız!

Aşırı uçlardaki zıt hayatlar hangi iktidar döneminde zirve yaptı?

 Peki kardeşlerim 28 Şubat kararlarına imza atan Başbakan kimdi?

 İşte tüm bunları siz karşı devrimciler yaptınız.

Bilimsel temelli kalkınmayı, çoğulcu hayatı sizler engellediniz.

Sürekli olarak dini değerlerin hatırına iktidar oldunuz.

Türkiye devrimini hiçbir zaman anlamadınız.

Adil gelir dağılımı, gelir eşitsizliğinin tarih olduğu bir ülke işte devrim bunu amaçlamıştı.

Estetik değeri yüksek şehirler, eğitimli bireyler, modern hayat işte bunlar hedeflemişti.

Ve her şeyden önemlisi dini bilinçli yaşayan bireyler; işte en büyük amaçta buydu.

Sözüme atanamayan öğretmen kardeşlerimin itibarına atıf yapacak bir büyük söz ile son söz olsun. Mustafa Kemal Atatürk öğretmenlere hitaben der ki,

“ Dinsiz ilim kör ilimsiz din topaldır. Muallimler yeni nesiller sizin eseriniz olacaktır.”