Kıraathane dilini konuşanlar ve geyik muhabbetinin şövalyeleri yazımızın konusu değildir.
Çünkü bunlar, birilerinin ezberini dinlerler ve bunların sözcülüğünü yaparlar.
Ayrıca boş sözlerle akan muhabbet ile çene yorulur, vakit öldürülür, kalp kırılır ancak hiç kimsenin yarasının sarılmayacağı malumdur.
Etinden ve sütünden beslendiğimiz hayvanlara yem olan ot bile, bu konuşmalardan daha değerli olabilir
Asıl mesele vara-yoğa konuşmak, magazin meselelerini kaleme almak değildir. Asıl mesele hakikati yazmak ve hakikatten konuşmaktır.
Zira hakikat insanın uykusunu kaçırır. Dinleyeni hem sarar hem de sarsar.
Nice hakikatli sözler, boğazda düğümlenir, yazıya yansımaz ve birilerini rahatsız eder.
Tarihi ve toplumu inşa eden büyük adamların sözleri ve yazdıkları birilerini rahatsız etmiştir. Birilerini makamından almış, birilerine makam vermiş, birilerini ipe götürmüş… Bazen de kendisinin mezar taşı olmuş.
Yazının ve sözün, hem etkisi hem de yan etkisinin olabileceğini dile getirirken bu bilgiler ışığında anlaşılmalıdır.
Başlığın altını daha iyi doldurmamız gerekir.
Yazar belli bir amaç uğruna yazar. Peki silmesinin de amacı var mı?
SİLMENİN ÜÇ SEBEBİVAR {Silenler ve Silinenler}
1-Yazar, bilgide hata yapar ve bunu örtmek ister. “Mürekkep yalamak” deyiminin hikayesi de bu değil midir? Yazar hatasının bedelini, serçe parmağını ıslatıp hatalı olan kısma sürmesiyle öder.
2-Muhatabın anlayamayacağını düşünür ve yanlış anlaşılmaktan da çekinir ve sildikçe siler.
3-Toplumun bildiklerini sarsıcı ve kökünden sökücü olan bilgileri yazdığı takdirde, tepki çekeceğini düşündüğü için siler...
Başka bir deyişle, kelimeler yanlış seçilmiş olabilir, okur yanlış anlayabilir. Toplumun sinir uçlarına dokunacak seviyedeki tabuları yıkması üzerine aforoz edilmekten endişe duyar.
Yazma aracı olduğu gibi silme aracının da varlığını düşünerek şükreder!
Belki de en dikkat çekeni üçüncü maddedir.
Birilerine yaranma düşüncesinde olan ve taraftar kaybetme korkusunu taşıyan yazarların sayısı, gökteki yıldızların sayısı kadar desek herhalde yanlış olmaz.
Bu durum onları “nabza göre şerbet verme” anlayışıyla hareket etmesine yol açar.
“Bizimkiler ne der? Bunu yazarsam ne olur? Acaba şu cümleyi kırpsam da radara yakalanmasam mı? ”sorularını zihninin bir köşesinde bulunduran her yazar ,adeta “ zindandan topluma yazar!”
Çünkü hakikati söylemeyen her yazar, esaret altındadır.
Yani her yazar belli oranda hakikati kamufle eder.
Anlaşılan o ki, şu gökkubbenin altında yazdıkları ile birilerinin makamını ve yaşamını etkilese dahi onu yazmaktan çekinmeyen bir avuç yazar var.
“Şu gökkubbenin altında hoş bir seda bırakmak” sözünden; kimseyi tedirgin etmeden, onun bunun uykusunu kaçırmadan çekip gitmeyi anlıyorlar herhalde!
SESSİZ SİNEMAYI SEVEN BİR KİTLE!
Hakikat güneş gibidir, yarasaların güneşe çıktığı nereden görülmüş?
Hakikatin sesi ve nefesi olan her alim, makam sahipleri ve toplumu tarafından taşlanmıştır.
Her alim/bilgin, kendi zamanının bağnazlarıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Bu sebeple, tarihe yön veren ve toplumu sürükleyen şahsiyetler, kendi toplumu tarafından kuduz aşısı yapılmayı hak eden bir yaratık olarak görülmüş.
Kuduz aşısı, yani susturucu… Hakikatin keskin dilinin düğümleyicisi…
Yazar, bedensel bir felçten öte, sözsel bir felce maruz kalır.
Organları sağlamdır, ama eli kalem tutmaz. Dudakları vardır, ama dikiş atılmıştır.
Hakikatin izini süren eli kalem tutanların ve şairlerin alın yazısını garipsememek gerekir.
“Ahir zamanda kor bir ateşi elde tutmak nasıl zorsa, imanı korumakda o nispette zorlaşacak”ifadesini içerenhadisi düşünmek gerekir.(Bk. Ebu Davud, Melahim 17, Tirmizî, Fiten, 23)
Şahıs;iman, amel ve kalem üçlüsünü korumakla ancak birilerinin maşası ve kuklası olmaktan kurtulabilir.
Ne var ki, ellerkitlense ve diller düğümlense de hakikat akacağı nehre akar.
Sezai Karakoç meseleyi güzel bir şekilde ifade etti: “Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, Hakikat susmayacak…”Sezai Karakoç, Çağ ve İlham 1, sy. 25)
Sevgili Okur!
Kalem ve klavye efendilerini çok iyi tanıyorsun artık…
Bu makaleyi yazmaya gerek olmadığını mı düşünüyorsun?
“Herkesin kukla olduğu bir toplumda”, “ipleri gören bir kukla olmak” da çok önemlidir.
Zira bilinçli kişi ne olup bittiğini fark eder. Sindirilmeye ve sırf itaate bir itirazı olur en azından…
Vesselam…