Peygamber Efendimiz'in bize olan emir ve vasiyetlerinden biri, hediyeleri kabullenip reddetmememizdir. Bu, rızkın bizim çabamız olmadan gelmiş olması gerçeğine dair bir hatırlatmadır. Hakk Teâlâ'nın kitabında ifade buyrulduğu gibi, Allah'tan sakınan herkese bir çıkış yolu gösterilir ve O, insanı hatır ve hayaline gelmeyecek bir şekilde rızıklandırır.
Ebu'l-Hasan eş-Şâzilî'nin yaşamı, hiçbir şey istememe ve hiçbir rızkı geri çevirmeme üzerine kurulmuştur. Bu duruş, Hz. Ömer'den nakledilen bir hadisiyle de desteklenir. Hz. Peygamber, bir hediyeyi aldığında, bu hediyeyi daha muhtaç olanlara vermek isteyen Hz. Ömer'e "İstemeden gelen malı kabul et, istersen kendin kullan, istersen birisine sadaka olarak ver. Kendiliğinden gelmeyen şeylerin peşinde de kendini yorma." buyurmuştur.
Sahih senedlerle rivayet edilen başka bir hadiste de vurgulandığı gibi, bir kardeşimizden istemeden, arzulamadan gelen bir iyilik veya rızık varsa, bunu geri çevirmemeliyiz. Çünkü bu rızık, Allah'ın bize özel bir lütfudur.
İnsanlık, bu incelikleri içselleştirip uyguladığında daha bağışlayıcı, cömert ve adil bir toplum olma yolunda ilerler. Hediyelerin alınması ve verilmesi, birbirimize olan sevgi ve saygımızın bir ifadesidir. Bu öğretileri yaşamımıza entegre etmek, hem manevi hem de toplumsal anlamda zenginleşmemize katkı sağlar.
İmâm Şarani'nin de dediği gibi, Peygamber Efendimiz'in öğretileri doğrultusunda, istemeden gelen hediyeleri kabul etmek ve vermekteki bu incelikleri gözetmek, Allah'ın bizlere verdiği nimetlere minnettarlık duygusuyla yaklaşmamızı sağlar. Bu minnettarlık, bizi her anlamda daha iyi bir insan yapar.