Mefhumları örselemek onları kaldıramayanların dahice bir saldırısı. Modern çağın pragmatik oportünistleri bilâ kaydü şart, ‘soyut’ olana taarruz ediyor. İnsanların yapaylaştırıldığı, teknolojinin bilgi adına kutsallaştırıldığı yirmi birinci yüzyılda hâlâ insanoğlu ‘sınırlı ve aciz’ . Bunu kabullenmek varken, neden ısrarla mücadeleye devam ediliyor.
Korona sürecinde bilimin çaresizliği ayyuka bir kez daha çıkmadı mı? Pandemiyi teknoloji çağında ‘uzak durma ve eve kapanma’ ile atlatmaya çalışmadı mı modern çağ insanı ? Aşı üretemeyen, ürettiği aşıyı oldu bittiye getiren ve şimdilerde ‘Zararlı da olabilir’ diye itirafta bulunan anlayış salt doğru diyebilir miyiz? Bilimi kendisine kalkan yapıp kutsal olana yüz çevirenler aslında bilime de ihanet etmekteler.
Bilim ve inanç arasında tezatlık yoktur. Bilim dinamiktir. Daha çok somut olanla ilgilendiğinden zamanın gereçleri ile sıkı ilişki içerisindedir. Bu yüzden de sürekli dinamizmini sürdürür. İnanç bilimi ötelemez. Aksine faydalı olan, hayır sağlayacak şeyi teşvik eder. Bilim adına konuşan bazı insanların inanç konusundaki menfi yaklaşımları objektif değil şahsi bir itikat meselesi haline gelmiştir. Hoş onların hayatlarında türlü ironiler mevcuttur.
Mesela inançları anlamsız bulup, ibadeti ritüel, alışkanlık gibi görürler, ancak kendi düşüncelerinin kahramanı haline gelen kişileri kutsallaştırır ona insan üstü varlık muamelesi yapabilirler . Birey heykelleri, çağdaş türbeler, saygı duruşu vs. seküler ilkellik örneklerinde olduğu gibi…
Bilimle uğraşanların da insan olduğu gerçeği unutulmamalı, bilimin de bir sınırı olduğu kabul edilmelidir. Bilim adına konuşan insanların her söylediği söz hüküm olarak değerlendirilirse ortaya enteresan manzaralar çıkar. Çünkü bir bilim insanının A dediğine öbürü B diyebilir yahut 1994’deki şartlarda ortaya atılan bir iddia 2024’de geçerliliğini yitirmiş olabilir. Bilimin zaman zaman ideolojiye hizmet ettiği, kolektif menfaati gözetmediği de realitedir. Zira Sovyet bilim insanları ile Amerika’lılar arasındaki mücadele, savaşlar için sarf edilen efor bunun delilidir.
İlim Çin’de de olsa alınır ve fayda sağlayan, toplumun yararına olan her şey teşvik edilip, desteklenir. Hayra kullanmak, hayır yolunda olmak temel şiar edinilirse gaye berraklaşır.
Müslüman bilim insanlarının asırlardır öncülük ettiği pek çok şeye modern bilim hâlâ ulaşamamıştır.
Bilimi kendi inançsızlığına kalkan yapanlar ise üretmek değil baltalamak ile geçirir ömrünü. ‘Hacamat’ gibi asırlardır tecrübe edilen bir uygulamaya bile karşı çıkıp gülünç duruma düşebilirler. Pandemi sürecinde açık havada insanlara maske taktıran felaket tellallarından fazlasını beklemekte herhalde abes olurdu. Komplo teorisyeni olarak karşı çıktıkları, sindirdikleri kendileri gibi düşünmeyen bilim insanları ise bugün hâlâ söylediklerinin arkasında ve sorularına cevap bekliyorlar.
Ancak kalkan haline getirilen, sorgulanamayan ve dogmatik hale gelen bilim furyası konuşmaya dahi izin vermiyor bazı şeyleri.
Ama modern çağ safsatası ile asırlardır şifa olan, tecrübeyle sabit şeylere burun kıvırmak nihayetinde işlerine de geliyor.
Simone Weil ‘in Ketebe Yayınlarından çıkan ‘Kişi ve Kutsal’ında altını çizdiğim cümlesi :
" Yazarların ve bilim adamlarının, din adamlarının yerini gasp ettiği çağımızda, toplum asla akla dayanmayan gerekçelerle sanatsal ve bilimsel melekelerin kutsal olduğunu kabul etmiştir. "
Kutsalı örselemek kadar alternatif bir kutsalı yeniden üretmek var ki işte onu da Simone Weil güzel özetlemiş.
Yine tabu haline getirilen bilim insanı profili de din adamının karşısına çıkarılmış, söylediği sözler ( tavsiyeler) din adamının fetvasından bile daha tartışılmaz kabul edilmiştir.
Bütün bu akıl ve ruh çatışmasına ne gerek var? Aklı kullanırken kalbi, irfanı ötelerseniz, geleneği karşınıza alırsanız, insanların bilgisizliklerini fırsat bilip kendi kutsallarınızı ( kutsallığa karşıymış gibi gözükerek ) dayatmaya başlarsınız – ki çok denendi – mesafe kat etmiş olmaz, yeni bir şeyler kazandıramazsınız bilim adına.
Bu ülkede senelerce eğitim veren kurumlar kızların başörtüsü ile erkeklerin sakalı ile uğraşırken bilim adına, çağdaşlık adına bunları dayatırken modern dünyadaki hiçbir gelişmeye ayak uyduramadık. Ancak günümüzde kendi araçlarını üreten ,bilime daha fazla katkı sağlayan bir ülkeyiz ve bu da gösteriyor ki üretmek, gelişmek için kendi değerlerinizle kendi tarihinizle, inançlarınızla çatışmaya hiç hacet yok.