İslam’ın şartı beştir; altıncısı da haddini bilmektir.
Mehmet Akif ERSOY, yakın dostlarına kendisini ve karakterini tanıtırken, ben iki şeyi çok iyi bilirim; bir haddimi, bir de hesabımı" dermiş.
Hadsizler, vakitsiz öten horoz gibidirler, kestirirler başlarını. Akordu bozuk çalgı aleti gibidirler, istenilen notayı vermezler. Aslan postuna bürünmüş köpek gibidirler, aslanı görünce titrerler. Cahildirler, hak etmedikleri makamlarda; saygı görmeden ve sözü geçmeden otururlar. Utanmadan tükürdüklerini yalarlar.
Kendilerini her zaman her şeyin en iyisine layık gördükleri için, egolarının yarattığı körlükle hata üstüne hata yaparlar ve hatalarını kabullenmezler. Paranın, ailenin, makamın gücüyle ve şişmiş egolarıyla insanları sindirmeyi çok severler ve buna da çok sık başvururlar.
Bencildirler, kendilerini olduklarından daha akıllı ve yeterli görürler. Kendi itibarlarına, gurur ve onurlarına verdikleri değeri karşısındakilere vermezler. “İnsanca” bir davranış ve tutum yerine, onurlarına, gururlarına dokunacak, hor gören sözler söylerler ve yaparlar.
Tarafsız olmazlar, yaptıkları işlerde kendi yetkilerini, sorumluluklarını ve güç sınırlarını aşarak, hesap kitap yapmadan yaptıkları ölçüsüz davranışlarla başkalarının haklarına zarar verirler. Görgü ve ahlak kurallarına uygun davranmazlar.
Öğrenmeyi sevmezler ve öğrenmek için de hiçbir çaba harcamazlar. Hep artılarını görürler, eksikliklerine bakmazlar. Susmanın erdemini bilmezler. Sürekli olarak karşısındakilerin lafını keserler. Sadece kendileri konuşur, kendi düşündüklerini kabul ettirmeye çalışırlar.
Kendilerini olduklarından yüksek ve üstün görürler. “ben her şeyi bilirim” havasıyla insanlara karşı gururlu, kibirli davranışlarda bulunurlar. Neyi yapabileceklerini, neyi yapamayacaklarını bilmedikleri için, insan ilişkilerinde her konuda olumsuz davranışlar sergilerler.
Herkesin kendileri gibi düşünmelerini, söylediklerini onaylamalarını, peşlerinden gitmelerini isterler. Saygıyı hak edenlere saygı gösterip, söylediklerini dinlemezler. Çok bildiklerini düşünürler, akla ve mantığa uymayan büyük laflar ederler, cahilce işler yaparlar.
Toplumun töresine uygun, hoşa giden, olumlu, ince, kibar davranışla ve utanma duygusuyla yaşamazlar. Güzel terbiyeye insani ve toplumsal değerlere uygun yaşamadıkları için bu değerlerin yozlaşmasına, seviyesinin düşmesine, hadsiz davranışların artmasına sebep olurlar.
Amaçsız ve hedefsiz yaşarlar. Kendilerini yenilemek, çağa ayak uydurmaları gerektiğini ve çağa ayak uyduramayanların bu dünyada hiçbir işe yaramayacağını düşünmezler. Bir şey olmadan, işe güce yaramadan, ne kendilerine ne de başkalarına hayrı olmadan hep asalak olarak yaşarlar.
Kendi yaptıklarına dönüp bakmazlar, özeleştiri yapmazlar. Söyledikleri sözlerin sorumluluklarını düşünmeden her konuda arkadan söz söylerler. Güvenilmeyen ne zaman ne yapacakları belli olmayan bir karaktere sahip olan bu insanlar, haksızlık, hırsızlık ve ahlaksızlık yapmaktan utanmazlar.
Haddini bilmeyenler, “hak ve adalet” gibi hayati konularda kaba, kırıcı, kin ve nefret saçan ölçüyü aşan söz ve davranışlarla karşısındakilerin gönlünü kırarlar, ezerler. Hatalarını kabul edip huylarını değiştirmek yerine kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Haddini bilmeyenler, kendilerini bilmedikleri için, kendi koydukları kurallara öncelikle kendileri uymazlar, sonra da karşısındakilere yasak ve sınır koyarlar. Kural tanımazlar, tanımadıkları kurallara herkesi uymaya zorlarlar.