Kendi evlerimizde bir birinden farklı bir çok çeşit yemek ve lezzetli tatlılar, ferahlatan içecekler, şerbetler, çaylar ve kahveler içiyoruz. Yeri geldiğinde 5-10 çeşitlik yemeğe veya 20 çeşit kahvaltıya burun kıvırıyoruz...
Bazen de yapılan yemeği şu veya bu eksik diye kızıyoruz. Yahut yemeği tuzu az diye lezzetsiz bulup yemiyoruz. Kimi zaman evdeki yemeği beğenmeyip dışardan söylüyoruz...
Giysi dolaplarımız tıklım tıklım dolu, onlarca çeşit kıyafet var ve yenilerini istiyoruz. Her zaman daha pahalı veya daha kaliteli olsun diye uğraşıyoruz. Ayakkabıyı sormuyorum zaten. Sanki mağazadaki vitrin gibi. En az 10 çiftimiz var. Yazlığı kişiliği ayrı, sporu kundurası veya botu ayrı...
Doymak bilmiyoruz. Hep daha fazlasını istiyoruz. Peki gelin bir de Gazze’deki duruma bir bakalım. Oradaki halk nasıl yaşıyor veya nasıl yaşamak zorunda...
Orada çocuklar iki çeşit yemek yemiyor. Yemek bulmadığı zaman ağaç yapraklarını veya otları kesip yiyorlar. Bizim gibi 3 öğün değil, bazen bir bazen hiç yemeden o gün aç yatıyorlar...
İçtikleri su fosforlu ve zehirli. O temiz suları yok. Mevcut sular da İsrail itleri tarafından kirletiliyor. Kahvaltı nedir, hangi öğünde ne yenir bilmiyorlar...
Birinden duymuştum, orada çocuklarını doyurmak isteyen anne ve babalar âlimlere soruyor acaba kedi veya köpek eti helal mi diye. Çünkü yiyecek başka bir şeyleri yok. Etrafta yaşayan hayvanları keserek çocuklarını doyurmak ve hayatta kalmak için mücadele ediyorlar...
Evleri bombalanan yıkılan çocukların ikinci bir kıyafeti, üstüne giyeceği bir montu yok. Yazlık veya kışlık bot ayakkabıları da yok...
Üstelik burası bir İslam beldesi ve etrafında bir çok zengin Arap ülkeleri de var. Ancak yardım edilmiyor, neden Patronları Amerika ve İsrail öyle istiyor...
İstedikleri ne peki, Gazze halkı bombalarla yok olsun, ölmeyenler de açlık ve soğuktan, hastalık ve salgın ölsün...
İstedikleri bir şey daha var. Gazze’deki bu acı tabloyu İslam dünyası görsün ve ne kadar aciz bir durumda olduklarını bilsinler, bu dünyanın patronu kim anlasınlar diye...
Tarih boyunca İslam dünyası bu kadar aciz, zavallı ve çaresiz bir durumda kalmadı. Kardeşlerimiz orada fosforlu suyu içiyor, ağaçların yapraklarını yiyor, kışı çıplak ve dışarıda geçiriyor ve biz hiçbir şey yapmadan öylece durum bekliyoruz...
Bu bekleyiş daha da uzarsa hem Gazze hem insanlık ölür. Geriye sadece canlı ama içi çürümüş bir İslam dünyası kalır vesselam...