Haz, hız ve ayartı hayatımızın her karesini kuşatmıştır.

Nereye bakarsak bakalım her an bir mücadele veriyoruz.

Kendimizle, tutkularımızla, kötülük makinası insanlarla boğuşuyoruz.

Sanki sahadayız, burada iki grup göze çarpıyor.

Kündeye getirmeye çalışanlar ile bunu künde kılçık ile bloke etmeye çalışanlar.

Kündeye getirmeye, yüzümüzü hakikat güneşinden döndürmeye çalışanlara karşı derin bir mücadele ve mücahede içindeyiz, gücümüz yettiğince bütün hamleleri bloke etmeye, boşa çıkarmaya çalışıyoruz.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmadı mı?

“Asıl güreşçi, güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiğinde nefsine hâkim olandır (öfkesini yenendir).” (Buhârî, “Edeb”, 76, Müslim, “Birr”, 106.)

Evet, asıl güreş sahada yapılan değil, öfkeyle yapılandır.

Gazzâlî şöyle der: “Öfke aklın katilidir. Aklın askeri zayıf düşünce, şeytanın askerleri saldırıya geçer. İnsan öfkelenince çocuğun topla oynaması gibi şeytan da o insanla oynar.” (İhya, 3/51)

Demek ki her an çayırda ve güreşteyiz.

Fakat fiziki bir güreşten biraz daha fazla manevi bir güreş yapıyoruz.

Bedenimizi ve ruhumuzu her türlü kötü alışkanlıklardan uzak tutmak, güzel insan olmanın ilk ve en önemli şartıdır.

Dışta ve içte mücadele verdiğimiz bozuk yanlışlar ve günahlar var.

Dışa dönük günahlar; torpil, adam kayırma, rüşvet, faiz, içki, kumar, zina… İçe dönük günahlar; riya, kıskançlık, kibir, hırs, ihtiras ve aç gözlülük.

Bunları budamayınca sırtımız yere mutlaka gelecektir.

Madein Cennet ile Madein Cehennem Ürünlerini Birbirinden Ayırmak

Asıl meselemizi unutunca, bu sefer sorunlar yumağı ile uğraşıyoruz.

Günah yüklü kervanlarla dünya alışverişimizi yapıyoruz.

Ne diyordu Rabbimiz?

“O, hanginizin daha güzel ameller yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır...” (Mülk, 2)  

Biz buraya alışveriş yapmak için gelmiştik, sepetlerimize, poşetlerimize hayırlı ameller, cennet ürünlerini koyup, cehennem ürünleri koymamak için çaba harcayacaktık.

Fakat durum hiç de böyle değil.

Bir anne çocuğunu ekmek, yumurta, süt için markete gönderdiğinde, çocuk bunları alacağı yerde poşetine sakız, çikolata, cipsi gibi zararlı yiyecekleri koysa herhalde anne çocuğuna, "Evladım ben seni şu ürünleri alasın diye gönderdim, sen yararlı şeyleri almayı bırak, abur cubur tarzı zararlı yiyecekleri almışsın" diye elbette sitemde bulunur.

İşte biz bu dünyada cennetin ürünleri olan amelleri edinip, cehennemin ürünlerini terk edecektik. Fakat bunun tam aksini yapıyoruz. İşte bu tablonun bizim aleyhimize işleyeceği kesindir.

Bir de bunları tatlı bir kılıfın altında işliyoruz. Hatalar ve günahları öğrenip çözüm bulacağımıza sürekli üstünü örtmeye yol arıyoruz.

Halbuki hatalarımızı, halı altına süpüreceğimize onları görerek, masaya yatırmalıyız. 

Zira burası gizemler dünyası değil, gül ekenin gül, pıtırak ekenin pıtırak biçeceği bir tarladır.

Poşetimize pıtırak ve diken koymuşuz, iyi işler yaptığımızı düşünerek güle oynaya yürüyoruz.

Maalesef işte bu büyük bir iflasın habercisi...

ÇORAK BİR MEDENİYETİ İHYA ETMEK

Koltuk tozu gözüne kaçanlar, ceplerinde akrep bulunanlar, gönülleri çorak olanlar, Karun’a özenenler, Firavun’un ikizleri, Nemrud’un yoldaşları, celladına aşık olanlar…

Yatacak yeriniz yok! Yok! Yok!..

Hz. İbrahim gibi putları kırmak için balta taşıyanlar, Musa ile hakikat dağına çıkanlar, İsa’nın havarileri listesine isimlerini yazdıranlar,

Nuh’un misyonunu yüklenip hakikat gemisini tüm insanlara sunanlar, Hz. Muhammed’in, insanlık şehri Medine’yi inşa etme ideali ve iddiası içinde olanlar, kısacası peygamberlerin davasına omuz verenler…

İnsanların karanlık gece gibi yaşantılarına güneş olma zamanınız gelmiştir.

Bu asla kolay bir iş değildir. Çünkü olmak kesinlikle ölmekten daha zor.

Bütün anlatılanlardan anlıyoruz ki olmak için maneviyata ciddi yatırımlar yapmak gerekiyor.

İnsan olmak, adam olmak için istemek ve çaba sarf etmek gerekiyor.

Peki ölmek için ne yapmak gerekir?

Vücutta şartel konumunda olan ‘ruhun bedeni terk etmesi’ yeterlidir.

Evet, istesek de istemesek de ebedî olarak ölümle nişanlıyız.

Ölüm eninde sonunda kolumuza girecektir.

Baştan çıkarıcı arzuları bir kenara itmek, insanın hayatını allak bullak eden yiyecek, içecek ve yaşantıları şarampole yuvarlamak güçlü bir irade ister.

Özetle kalbin istikametini Allah'a döndürmek gerekiyor. Bu da ancak güçlü iradeli ve yüce gönüllü insanların işidir.

Sevgili Okur!

Son cümlemizi gazeteden ilan ediyoruz.

“Olmak gerçekten de ölmekten zor.”