Asgari ücret tespit komisyonun ikinci toplantısı da gerçekleşti.

Sonuç?

 “Rakam telaffuz edilmedi”

İnsanın; “ula düzenbaz rakam telaffuz etmeyeceksen, ne diye çıktın oraya” diyesi geliyor ama diyemiyorsun işte.

Neymiş,  şu anda bir sonuç yok. Görüşmeler devam edecekmiş. Asgari ücretle çalışan arkadaşların görüşleri alınacakmış…

Şimdiye kadar çalışan arkadaşların görüşleri alınmadı mı?

Görüşlerini almadığın insanları ne diye temsil ediyorsun ki…

Bakar mısın, enflasyonun yüzde 70-75 olduğu bu ülkede “asgari ücrete yüzde 40 mı, yüzde 50 mı zam yapılsın” meselesi tartışılıyor.

Sanki yüzde 50 ile işçinin alın terinin karşılığı hakkıyla ödenmiş gibi…

 Siz bu ülkede ekonomiyi düzeltmedikçe, enflasyon canavarına gem vurmadıkça yüzde kaç verirseniz verin yine işçi evine tam ekmek götüremeyecektir.

Yüzde 50 zam vermekle sanki işçiyi yoksulluk sınırından kurtarmış mı oluyorsun?

Asgari ücret tespit komisyonu utanmıyor ama ben bir vatandaş olarak utanıyorum onların tartıştıkları şeyden.

Buradan insanın bunlara haykırası geliyor…

Heey beyler…

İşçinin alın teri ne demek bilir misiniz?

Siz bu işçilerin hakkını gereği gibi vermediğiniz takdirde bu ülkede bereket olmaz.

Rahmet olmaz.

Huzur olmaz.

Sükunet, sekinet olmaz.

Ailelerde mutluluk olmaz.

Toplumun temeli olan aileler mutsuz olan ülkeler hiç mutlu olmazlar.

Heyy işçi temsilcileri, işçileri memnun edecek bir rakam söyleyemeyeceksen ne diye orada temsili konuşuyorsun ki.

“Rakam telaffuz edilmedi” diyorsun, o halde orada ne konuştun, neye çıktın!

Rahmet Peygamberi bu konuda der ki; “İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz.”

Neden; çünkü yaşamın bir gerekliliği olan çalışma ve üretme ihtiyacı, hayatın devam ettirilebilmesi adına kaçınılmaz bir gerekliliktir de ondan…

Peygamber Efendimizin tek öptüğü el kimindir bilir misiniz?

Çalıştığı için Tebük savaşına katılmayan büyük sahabe Muâz bin Cebel.

Rivayet edilir ki; Peygamber Tebük seferinden dönmekteydi. Medineli Müslümanlar, her savaş sonrasında olduğu gibi İslam ordusunu karşılamak için şehrin karşılama noktasına çıkmışlardı. Herkeste bir sevinç ve bayram havası vardı. Rasûlullah, kendisini karşılamaya gelen Müslümanlarla tek tek el sıkıştı, onların zafer tebriklerini kabul etti. Karşılayanlar arasında Muaz da vardı. Muaz önce elini vermek istemedi. Ama Rasulullah’ın ısrarı üzerine elini verdi, merhabalaştılar, Rasulullah elini sıktı Muaz’ın. Fakat Muaz'ın elleri herkesin ellerinden farklıydı, sert ve nasırlıydı. “Ey Muaz, ellerinin sertliği nedendir? Bu pütürlük ve nasırlar nasıl oldu?" diye sorduğunda. Muâz: "Ey Allah’ın Resulü!” dedi. "Ben çoluk çocuğumun rızkını kazanmak ve nafakasını te'min etmek için uğraşıyorum. Ellerimden testere, keser, kazma, kürek, çekiç hiç düşmüyor. Bu yüzden ellerimin yumuşaklığı gitti, sertleşip nasırlaştı." Bu söz üzerine Peygamberimiz, Muâz’ın ellerini tutarak avuç içlerini öptü ve “helal rızık için çalışan bu ellere ateş değmez, ahirette Cehennem ateşi dokunmaz” buyurdu.

Şimdi soruyorum sizlere Rahmet ve Merhamet Peygamberi ki, aynı zamanda O bir devlet başkanıdır ve  nasırlı elleri öpüyor…

Siz ne yapıyorsunuz 

Ne yapmaya çalıştığınızı, işçinize ne kadar değer verdiğinizi ben buradan anlatmayacağım, okuyucuların görüşüne bırakıyorum.

İMDİ: peygamberin öptüğü şey nasırlı el değil, emektir…

 Ve ey sayın yöneticiler; emeğe saygınız nedir...