Gurbette yaşayanlar için memleket özlemi her mevsimde, her anı sarar.

Yağan yağmurların kokusu, rüzgarın getirdiği toprak kokusu, bakkalın köşe başında çalan melodi, hepsi aynı şehirde yaşayanlar için sıradan olabilir; ancak gurbette yaşayanlar için bu ayrıntılar birer hazine değerindedir.

Gurbet, sadece fiziksel uzaklık değil, aynı zamanda duygusal bir yalnızlık da getirir.

Zaman içinde uzak kalan manzaralar, akrabaların sesi, sokaklarda dolaşan tanıdık yüzler, gurbette yaşayanlar için adeta bir masal kitabındaki kayıp krallığı anımsatır.

Gurbet, sadece coğrafi bir uzaklık olmanın ötesinde, kültür, dil, gelenek ve görenekler arasında bir uçurumu da içerir.

Gurbetteki insanlar, memleketlerinde yaşanan günlük olaylardan, kutlanan bayramlardan, düğünlerden ve cenazelerden koparlar.

Telefonla yapılan konuşmalar, sosyal medya üzerinden paylaşılan fotoğraflar, bu özlemin yatışmasına bir nebze katkı sağlar ancak bir yerden sonra yetersiz kalır.

Memleket özlemi, bir şehir, bir kasaba, bir köy değil; bir yaşam tarzı, bir atmosfer, bir anılar yumağıdır.

Bu yüzden gurbette yaşayanlar, her dönüşte sadece fiziksel olarak değil, zihinsel olarak da memleketlerine dönerler.

Sokaklardaki eski çınar ağaçları, köy meydanındaki çeşme, caminin minaresi, hepsi birer anı, birer özlem nesnesidir.

Ancak gurbetin getirdiği özlem, aynı zamanda bir güç kaynağıdır.

Her özlem, bir buluşma umudunu içinde barındırır.

Gurbetteki insanlar, her dönüşte memleketlerindeki değişimleri, gelişmeleri, yeni yolları, binaları merak ederler.

Her dönüş, bir öncekinden farklı bir keşif ve anı biriktirme şansı sunar.

Gurbette yaşayanlar için memleket özlemi, bir yandan hüzün ve yalnızlık getirse de diğer yandan umut ve sevgiyi de beraberinde taşır.

Gurbet, bir gün dönüş ümidiyle yaşanan bir serüvene dönüşür.

Ve belki de en güzel yazılan hikayeler, gurbette yaşayanların kendi köşe yazılarıdır; memleket hasretini anlatan, umudu yeşerten yazılar...