Şimdi sen gittin ya…

Ardından yazacağım bu yazıdan dolayı kimseler bana “sen hocaya yaranmak için yazdın” diyemeyecek çünkü sen de bilirsin ki ben yağ çekmek için yazmam, yazmamda ki amaç sadece halkın sesi olması ve suskun halkın konuşan dili, birikmiş duygularının çığlığı olmak için yazarım.

Doktorum, profesörüm, tabibim gitmemeliydin!

Gidiş haberini ardından yetim bıraktığın halktan öğrendim.

Dediler ki; “Hoca gitti!”

Elleri nasırlı,  yüreği yanık geride bıraktığın halkından her kimle konuştuysam, hüzünle, esefle ve iç çekerek boynunu büküp; “Hoca gitti” dediler…

Doktorum, profesörüm, tabibim gitmemeliydin!

Şimdi sen gittin ya;

Adıyaman ve Malatya’nın yedi aşiretini yetim bıraktın…

Bugüne kadar hep itilmiş, kakılmış, giyim ve kuşamları nedeniyle horlanmış hastane kapılarından defalarca geri dönmüş bu halk şimdi sen yokken ne yapsın?

Her hastane gidişinde doktor odalarına girerken ürkek ceylanlar gibi içeri girmeye çalışan bu insanlar şimdi sen yokken ne yapsın?

Sen ki, kendilerine şimdiye kadar parya muamelesi yapılan bu dağlı insanlarıma kapalı olan hastane kapılarını açtırmıştın…

Yedi yirmi dört açık olan hastane kapılarının yanı sıra istedikleri zaman ulaşsınlar diye telefonunu da açık bırakmıştın…

Yarım yamalak Türkçeleriyle kendilerini tam olarak ifade edemeyen, hastalığını anlatamayan bu insanlara yalnız hastane kapılarını değil, o engin yüreğini de yedi yirmi dört saat açık bırakmıştın.

Doktorum, profesörüm, tabibim gitmemeliydin!

Şimdi sen gittin ya…

Geride boynu bükük bıraktığın dağlı insanlarımın bir hastası olursa kime gitsin.

Senin gidişinle üzerinden tekrar hastane kapılarının kapandığını gören bu insanlarım hüzünlenmeyip de ne yapsın?

Şimdi sen gittin ya…

Gidişinle içerde hastası yatarken, kendilerini hastanenin dışarısındaki banklarından birine atıp cebinden çıkarttığı kocaman tütün takasından Çelikhan tütününden lahana sarması kalınlığında bir sigara sarmasınlar mı?

Hasta yakını olması nedeniyle derdini anlatacak bir doktor bulamadığı için kendi kendine hayıflanarak;

“Hoca da gitti” demesinler mi?

Efkârından Çelikhan tütününden az önce sardığı sigaranın dumanını içine çekerek iç çekmesinler mi?

Gidişine yasını tutmasınlar mı?

Ardından sana ağıt yakmasınlar mı?

Zira bu insanlar seninle kendilerine özgüven duymuşlardı…

Acil bir hastası olduğunda kapıyı çalmadan, başındaki sekiz köşeli kasketi çıkartma gereği duymadan odana koşan bu insanlar şimdi hangi doktordan yardım istesin, kimlere derdini anlatsınlar…

Doktorum, profesörüm, tabibim sen gittin ama gitmemeliydin…

Birkaç satırla ifade etmeye çalıştığım bu ağıtlar sanadır doktorum.

Her ne kadar kalemimden çıkmışsa da bu yazı, hiçbir satırı bana ait olmayıp tamamı yüreğini açtığın o halka ait duygu ve düşünceleridir.

Bense sade bu suskun halkın tercümeni olup çığlığını seslendiriyorum…

Şimdi sen gittin ya…

Doktorum, profesörüm, tabibim; gitmemeliydin!

Sırf siyasete bulaşmamak için sevdiği Malatya’yı terk edip İstanbul Bezmi Alem Üniversitesi Vakıf Gureba Hastanesinde göreve başlayan Prof. Dr. İlhan Geçit’le yapmış olduğum telefon görüşmesinde kısa öz geçmişinden şöyle bahsediyor:

“İlk ve Orta okulu Orduzu’da,  Liseyi de Malatya Fatih lisesinde okudum.”

“2013 yılında Doçent unvanını aldım,  2018 yılında Profesör oldum.”

“2006-2009 yılları arasında Beydağı Devlet Hastanesinde başhekim ve üroloji uzman olarak görev yaptım.”

“2016-2023 yılları arasında da Malatya Turgut Özal Tıp Merkezinde yaklaşık 7.5 yıl Doçent ve Profesör olarak hizmet ettim ve şimdi de İstanbul Bezmi Alem Üniversitesi Vakıf Gureba Hastanesinde göreve başladım.”

Yeni görevin hayırlı olsun ancak bizleri terk edip gitmemeliydin!

Gitmemeliydin doktorum, profesörüm, tabibim…