Kim bu doktorları ilahlaştırdı?

Tekrar tekrar soruyorum kim bu doktorları bu kadar şımarttı?

Avazımın çıktığı kadar, feryatla bağırıyorum;

Bu doktorları kim ilahlaştırdı!?

Biz halkız..

Hasta ya da hasta yakınlarıyız…

Canımız zaten yanmış…

Canımız emanet ettiğimiz doktora derdimizle ilgili bir soru soramayacak mıyız?

İkinci soruda kapıyı göstererek “çık!” dışarı diyor.

Sanki bir suç işlemişiz gibi boynumuzu büküp dışarı çıkıyoruz.

Sonra dayanamayıp çekine çekine, kapıyı tıklat tıklata, içerdeki ilahın yüksek müsaadelerini ala ala, rica buluna buluna hastamızla ilgi merak ettiğimiz soruyu tekrar soruyoruz…

Cevabı; “Çııkk dışarı!…” oluyor.

“Çık dışarı” demekle de kalmayıp açıktan açığa; “bakacaktım ama bakmayacağım, bekleyin!” diyerek azarlıyor ve gerçekten de bekleterek gün boyu süründürüyor hasta ve hasta yakınlarını…

Benim bizatihi şahit olduğum ve de zaman zaman yaşadığıyım bu tür problemlerin benzerini ya da aynısını eminim sizler de yaşamışsınızdır.

Demem o ki, sağlık sorunumuz hepimizin kırmızı çizgisidir.

Biz sağlığımıza dokunmasına izin veremeyiz.

Diğer şehirlerde de öyle mi, bilmem ama Malatya’da yaşayan bir Malatyalı olarak doktorlarla olan problemlerimiz dağ dağ büyüyor ve çözülmüyor.

Bu gün, bu yazıyı kaleme almadan önce yine hastanedeydim. Tam sıra gelmişken doktor hastamı muayene etmeden odasından dışarı çıkıyor ve ben çaktırmadan ‘nereye gidecek’ diye takibe alıyorum ki, beyefendi ya da hanımefendi sigarasını içiyor…

Onca hasta varken, öğlen arasına kırk dakika kala sigara içmek için odadan çıkıyor ve sekreter, “öğlenden sonra” diyerek hastaları bekleterek hastaların işini zorlaştırıyor.

Bu doktorları ve diğer tüm kurum kuruluşlarda vatandaşa her fırsatta zorluk çıkaranları görünce Peygamberin bedduası aklıma geliyor.

Peygamber...

Hazreti Muhammed, rahmet peygamberi, peygamberlerin son nebi halkası,  ömründe üç beddua yapmıştır.

Bu üç bedduanın birincisi nedir biliyor musunuz?

Resulü Ekrem ellerini açıp; “Ya Rab! Her fırsatta zorluk çıkartanların işini sen zorlaştır!”

Merak edenler için Peygamberin diğer beddualarını da buradan özetlemek istiyorum…

Peygamberin ikinci bedduası da;  yeryüzü korunması gerekirken aksini yapıp yeryüzünün doğal değerlerini tahrip edenlere beddua ediyor.

Peygamberin üçüncüsü bedduası ise paraya kul olanlar için olup ve şöyledir:

“Gümüş ve altın paranın, kadifenin, süslü giysilerin, kulu-kölesi olan, yüzükoyun yere çakılıp gebersin! Yüzükoyun yere çakılsın da yerlerde sürünsün! Vücudunun her yanına dikenler batsın da o dikenleri çıkaran olmasın! O öyle biridir ki bir şeyler verildiğinde hoşnut olur, bir şey verilmediği zaman ise asla vefa göstermez. (Buharı, Cihat 70, Rikak 10, İbn Mace, Zühd 8: Hadis4135)

Ve şimdi, hastaları keyfi muamele ile bekletip, hastalara zorluk çıkartan doktor için bir Peygamber bedduası yapma hakkım doğmaz mı?

Elbette ki eli öpülesice doktorlarımız da var; onlar istisna…

Hastalara zorluk çıkartanların işini sen de zorlaştır Allah’ım.

Keyfi muamele için imkânı elvermemiş olanlar dâhil değil…

Hastaları hastane koridorlarında bekleten doktorların; “vücudunun her yanına dikenler batsın da o dikenleri çıkaran olmasın!”

Hastalara gereği gibi bakmayıp onları azarlayan doktorlar;  “yüzükoyun yere çakılıp gebersin!”

Hipokrat yeminine sadık kalmayan doktorlar; “yüzükoyun yere çakılsın da yerlerde sürünsün!”

Ve bu konuda yüreği yanmış herkes adına;

Amin Amin Amin…