Gençliğimde Aziz Nesin’in bir tiyatrosunu izlemiştim.
Mobbing’e uğrayan bir yazarı konu edinmişti…
Yazar, benim gibi ilhamla yazısını yazar ve yayınlamadan önce yazı önce eşi tarafından kontrol edilir, eşi “şu paragraf sakıncalıdır” diyerek yazıyı biraz kırpar.
Sonra çocukları inceler, onlar da; “şu şu paragraf sakıncalıdır” der ve bir iki yerini kırpar.
Sonra arkadaşları ve sırasıyla tanıdıkları tarafından yazı kırpıla kırpıla sadece başlık kalır…
Nesin’in bu skeci hala piyasada bulunur mu bilmem, olsa tekrar izlerdim, hatta tekrar tekrar bir daha bir daha izlerdim.
Skeç yukarıda bir iki cümleyle özetlediğim gibi kalmış kafamda lakin daha muhteşem bir şeydi…
Şimdi düşünüyorum da mübarek sanki benim bugünkü halimi yazmış…
Bu köşede sizlere her gün yazma sözü veren bir yazar olarak yazıyorum, sorun yok lakin düşündüklerimi özgürce yazabilir miyim?
Sorunun cevabı, şimdi ismini bile hatırlayamadığım, yukarıda bir iki cümleyle özetlediğim skeçte saklı.
Şu bir gerçek ki halkımız okumuyor, hele yerel gazeteleri hiç okumuyor.
Yerel gazeteler şimdi en çok internet ortamlarında takip ediliyor o da sanırım ilgili kişiler yani yanlışlarını yazılarıma tema etmeyi düşündüğüm yöneticilerimiz…
Sonra şöyle bir durum daha var ki, o daha vahim.
Şu benim adamım hakkında yazma, şu senin adamın derken yazıya konu olacak kimse kalmıyor.
Geriye bana ne kaldı…
Sanırım övgüler.
Bu konu serbest, istediğim kadar birilerini övebilir, methiyeler dizebilirim.
Bakalım n’olacak bundan sonra.
Övgülere layık biriler çıkacak mı önüme, methiye dizebilecek miyim birilerine inanın ben de bilmiyorum.
Bildiğim ve müşahede ettiğim bir şey var ki, kalemimi uzun bir süredir duvara asmış kullanmıyordum.
Paslanmasın diye, mürekkebi korumasın diye kalemi yine elime aldım ama…
Aslında kalem diye geçmeyin.
Kalem, yerli yerinde kullanıldığı zaman toptan, tüfekten, bombadan daha etkili olur.
Bir başka mübarek yönü var ki; Allah bile kalemi övüyor ve “Kalem” adında bir sure-i celile mevcut…
Kalem Suresi, Kuran’ın 68. Suresi olup 52 ayetten oluşur.
Bu Sure Kuran’ın inen ilk suresi olan Alak Suresi’nin vahyen devamıdır.
Alak Suresi’nde Rabbimiz Allah bizlere okumayı emreder, Kalem Suresi’nde de yazmayı.
Alak Suresi’nde Allah, biz kullarına okumayı farz kılmıştır ve bu emre binaen herkes, tüm insanlık okumalıdır, okuma farz-ı ayındır lakin Kalem Suresi’nde herkesi yazmakla mükellef kılmamıştır, bu işe ehil olanları sorumlu tutmuştur…
Sanırım ben bu nedenle yeniden kalemi elime aldım.
Kalem nimetiyle beni nimetlendiren Allah’a hamd ve senalar ederek yazmak zorundayım.
Ve kalem benim için avucumda duran ateşten bir kor…
Tutsam avucum/canım yanacak atsam kalemsiz kalırım…
Kim bilir şair Mehmet Emin Yurdakul onun için bırak beni haykırayım, der.
“Ben en hakîr bir insanı kardeş sayan bir rûhum;
Bende esîr yaratmayan bir Tanrı'ya îman var;
Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar;
Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;
Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir,
Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;
Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!.”
Aynı duygularla ben de haykırmak istiyorum…
Yorumlar
Erkan Çalık - Gerçekten keyif alarak okuduğum bir köşeye su olmuş ama insanımız artık okuyor eskisi gibi değil özellikle dijital medya yerel basını takip etme noktasında belki az olabiliriz Bu da zamanla çoğalır diye düşünüyorum reklam yapmanız gerekiyor her ne kadar Malatyalı olmasam da yerel medyayı az da olsa takip ediyorum özellikle bu tür yazıları
Şevket Başıbüyük - Eyvallah, siz değerli okuyucularıma yazılarımla hoşça vakit geçirmişsem ne ala
Anonim - Aziz Nesin örneği yalniz sende değil tüm Türkiye'deki yazar ve gazeteciler için geçerli.
Smbl - ??