Evleri Allah'ın insanlara bağışladığı birer huzur bulma ve dinlenme yeri olarak tanımlayan Kur'an-ı Kerim'de geçmiş kavimler anlatılırken yahut Cahiliye çağına ait bazı yanlış inançlar düzeltilirken veya evlere girerken izin isteme gibi bir hüküm ortaya konulurken evden söz edilir.

İnkârları sebebiyle helak olan bazı geçmiş kavimlerin daha güzel imar faaliyetinde bulundukları belirtilir ve onların evleri hakkında bilgi verilir. Mesela Ad ve onun mirasçısı Semud kavminin mensupları kayalara ustaca oyulmuş evlerde otururlardı. Sebeliler'in evleri ise iki tarafı bahçeli yapılmıştı.

Helak edilen nice şehirde evlerin damlarının çöküp bunun üstüne duvarlarının yıkıldığı ve yüksek sarayların boş kaldığı hatırlatılarak bu harabelerden ibret alınması istenir.

Evlerin planları ve yapı üslubu üzerinde, coğrafya ve iklim şartları ile mevcut malzemenin büyük etkisi vardır. Eski Mezopotamya ve civarında yer yer taş, tuğla ve kerpiç kullanılarak yapılan evlerin yanında özellikle bataklık kesimlerde kamış türü bitkilerden inşa edilmiş kulübelere rastlanır. Geçmişin izini ortaya çıkaran arkeolojik buluntular gibi, halen Iraklıların bu yapı tekniğini uygulamaları da bunu göstermektedir. Bölgedeki ilk Müslüman şehirleri olan Basra ve Kufe de başlangıçta sazdan yapılmış birer askeri garnizondu. Müslümanlar sefere çıkacakları zaman evleri sökerek kamışları demetler halinde bağlar, savaştan döndüklerinde de tekrar kurarlardı. Yemen gibi sağlam taş malzemenin bulunduğu yörelerde ise yüksek binalar yapılabilmiştir.

Göçebe toplumların evleri yukarıda belirtildiği gibi çeşitli malzemelerden yapılan çadırlardır. Türkler, öküzler tarafından çekilen arabalar üzerine de kurulabilen yuvarlak çadırlarıyla (topak ev) iftihar etmişler, onu kerpiçten yapılan Çin evlerinden daha üstün görmüşlerdir. Türklerin keçeden yaptıkları bu çadırlar kubbe mimarisinin ilham kaynağıdır. Halen Afganistan'da basık, Anadolu'nun Harran yöresinde sivri olarak yapılan kubbeli evler topak evin birer kopyasıdır. Türkler yerleşik hayata geçtikten sonra kerpiçten ve "pişiğ kerpiç" (pişmiş kerpiç) dedikleri tuğladan evler yapmışlardır.

Arapların evleri ikiye ayrılmaktadır; taşınmaz, yapı tarzındaki evler ve taşınabilen çadır tarzındaki evler. Araplar kendilerini oturdukları bu evlerin yapı malzemesine göre de sınıflandırmışlardır. Çadırda oturanlara genellikle çadırları deve tüyünden olduğu için "ehl-i veber", binalarda oturanlara ise evleri daha çok taş ve kerpiçten yapıldığı için "ehl-i hacer" veya "ehl-i meder" adı verilmişti.  Yerleşik olanlar tarımla uğraştıklarından bunlara "ehl-i hazar" da denilirdi.

Araplar taşın yanında kerpici ve kamış gibi bitkileri de kullanmışlardır. Kerpiçten yapılan evlere "kubbe", ahşap ve kamıştan yapılanlara duvarlarındaki delikler sebebiyle "hus" veya tavan kısmının kavisli olmasından dolayı "ezec" diyorlardı. Bunlar daha çok fakir kesimin oturduğu evlerdi; ancak havadar olmaları sebebiyle hali vakti yerinde bazı kişilerce de tercih edilmişlerdir.

İbn Haldun, daha çok vahşi bir hayat süren bedevilerin ancak ocak taşı yapmak amacıyla taşa ihtiyaç duyduklarını, bunu temin için de bina ve konakları yıktıklarını, aynı şekilde sadece çadır kurmak ve barındıkları yerleri sağlamlaştırmak amacıyla ağaca ihtiyaç duyduklarını ve bunun için de konakların dahi tavanlarını söktüklerini, bundan dolayı onların yaratılışlarının umranın temelini teşkil eden binaya aykırı olduğunu söyler.

Hz. Peygamber, Medine'ye geldiğinde burada daha çok Yahudilerin oturduğu taştan üç katlı evler vardı. Kale olarak kullanılabilecek büyüklükteki bu evlere "utum", "ucum" veya "kubab" adı veriliyordu. Bazıları çok uzaklardan görülebilecek yükseklikte olan bu evlerden her birinin bir adı vardı ve mesela temeli ve alt katı siyah bazalttan, diğer katları "nabara" adı verilen beyaz taştan yapılmış Uheyha bin Culah'ın evine "utmu'ddıhyan" deniliyordu. Utumlar mutlaka dört köşe ve taştan olur, teras şeklindeki üçüncü katın etrafında bir adam boyu kadar yükseklikte mazgallı korkuluk duvarları bulunur ve sıcak gecelerde burada yatılırdı. Alt kat hayvan ahırı ve malzeme deposu olarak kullanılır, orta katta ise oturulurdu. Resul-i Ekrem'in Medine'ye gelişi bu binalardan gözlenmiş ve ilk ezan da böyle bir evin üzerinden okunmuştur. Hz. Peygamber'in utumları şehrin süsleri gibi gördüğü ve yıkılmamalarını istediği rivayet edilir.

Fetihlerle zenginleşen Müslümanlar Hulefa-yiRaşidin döneminde özellikle Hz. Osman zamanında güzel evler yaptırmışlardır. İhtiyaca göre bu evlerin büyüklükleri değişmekle birlikte anne baba, çocuklar ve misafirler için en az üç oda ideal kabul edilmiştir. Ashaptan imkânı olanlar bu tarzda evler inşa etmişlerdir.

Bir evin huzur ortamı olabilmesi, teşkilatının mükemmelliği kadar yapıldığı mevkiin yerleşime uygunluğuna ve genel şehir planına da bağlıdır. Şehir kurmak için coğrafi şartların elverişli olması gerekir. Müslümanların ilk kurdukları şehirler olan Kufe, Basra, Fustat ve daha sonra Bağdat konum ve planları itibariyle birtakım özelliklere sahiptirler. Mesela Kufe'de şehrin ortasında, güçlü bir okçunun dört yönde attığı okların düştüğü noktaların birleştirilmesiyle sınırlanan geniş bir alana cami inşa edilmiş ve bu alanın dışına belli bir planda ev yapılmasına izin verilmiştir. Burada ana caddeler 40 zira (yaklaşık 20 m.), yan yollar 20 ve ara sokaklar 7 zira genişliğinde planlanmıştır.

Evlere girerken izin isteme âdeti Cahiliye döneminde de vardı, çünkü her evin mahrem olduğu kabul edilirdi. Ancak izin istenirken, "Ey falan, gireyim mi?" veya "Ey falan, dışarı cık" gibi kabaca sözler kullanılırdı. Kur'an başkalarının evlerine habersiz girmemeyi ve selam vermeyi emreder. Hz. Peygamber'den de evlere girerken izin istemeyle ilgili pek çok hadis rivayet edilmiştir. Resul-i Ekrem bir eve gelindiğinde üç defa selam verilerek izin istenmesini, olumlu cevap alınamazsa geri dönülmesini emretmektedir.

Suret, köpek ve cenabet kimsenin bulunduğu eve melek girmeyeceğine dair hadisler de birer hikmete dayanmaktadır. Arapların güzel bir taşa bile tapındıkları dönemde resme müsamaha edilmemesi gayet tabii olmaktadır. Hz. Süleyman’ın sarayında resim ve heykeli bir dekor unsuru olarak kullandığı Kur'an-ı Kerim tarafından belirtildiğine göre Hz. Peygamber'in resmi yasaklaması putperestliği önlemeye yönelik tedbir amacı taşımaktadır. Zira çağların ruhunda yaşayan insanlığın resim karşısında nasıl davranacakları belli olmazdı.

Geleneksel Malatya Evleri

Malatya'da; evler bahçe içerisinde inşa edilmiş ve yola komşuluğu olanların bahçesi duvarlarla çevrilmiş durumdaydı. Bahçe içerisinde yer alan ev yapısının dışında, günlük yaşantının devam ettiği, tandır örtmesi denilen mekânların da içerisinde bulunduğu bir iç avlu yer almaktadır. Evlerin yapımında kullanılan malzeme taş, kerpiç ve ahşaptır. Taş temel yapımında ve yerden 1-1.5 metre yüksekliğe kadar kullanılmıştır. Bunun üzerinde kerpiç duvarlar yer almaktadır. Kerpiç, yığma ya da dolgu tekniklerinde kullanılmaktadır. Genel ev şeması, bir sofa etrafına dizilmiş dört oda ve balkon haline dönüştürülmüş bir hayattan oluşmuştur. Evlerin büyük bir bölümü iki kat olacak şekilde inşa edilmişti.

Tarih yapan ve tarih kuran şehirlerden biride Malatya'dır. Tarihin altın sayfalarından koparak ve yarınların ötesine uzanarak yansımaktadır.

Doğal, tarihi ve kültürel bereketi ile yüzlerce yıl boyunca tarihin anılarında önemli bir yer edinen kayısı diyarı Malatya.

Kültürel birikimin yoğunlaştığı, doğal zenginliğinin yoğrulduğu şehirler sultanı.  Yüzyıllar boyunca birçok medeniyetin gelişimine tanıklık eden ve anılarını zamanın ruhuna taşıyan tarih yüzlüdür. Zamanlarının bilim, sanat ve deneyiminin sessiz tanıkları olan yapılarla yüklüdür: Malatya...

Bundan sonra "Malatya Sonsöz" gazetesinde malatyasonsoz.com.tr' de Malatyalı yazar olarak, bu sütunda tarih, sanat ve edebiyat konulu yazılarımla sizlerle olacağım....