Bugün 29 Ekim 2023. Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun.

Bu özel günde bağımsızlık ve vatan kavgası veren Filistin'e selamlarımı iletiyorum. Var olsun direniş, var olsun bağımsızlık...

Geçen haftalarda İsrail'in nasıl işgalci bir topluluk olduğunu dile getirmiştim. Bu haftada kaldığım yerden devam edeceğim.

 *****

1967'deki savaşta kaybettikleri toprakları diplomatik yollardan geri alamayan Mısır ve Suriye, 1973'te Yahudilerin en önemli dini bayramı olan Yom Kippur, yani "Kefaret Günü"nde İsrail'e karşı taarruza girişti. "Ramazan Savaşı" diye de anılan bu çatışmaların başlangıcında Mısır ve Suriye, Sina ve Golan Tepeleri'nde ilerleme kaydettiler. Üç hafta süren çarpışmalar sonunda bu durum değişti. İsrail bazı yerlerde 1967'deki ateşkes hattının da ötesine geçti. İsrail güçleri Golan Tepeleri'ni aşarak Suriye içinde ilerlemeye başladı. Gerçi sonradan bu toprakları bıraktılar. Mısır'da da, İsrail güçleri toprak kazandılar, Süveyş Kanalı'nın batı yakasına geçtiler. ABD, Sovyetler Birliği ve BM, diplomatik müdahalelerle ateşkes anlaşmasına varılmasını sağladı. Mısır ve Suriye, toplam 8 bin 500 asker kaybetti. İsrail'in can kaybı ise 6 bindi. Ekim 1973'te, BM Güvenlik Konseyi, 338 sayılı kararıyla taraflardan bir an önce çarpışmaları durdurmaları ve müzakerelere başlamalarını istedi.

Savaşın hemen ardından Suudi Arabistan, İsrail'i destekleyen ülkelere petrol ambargosu başlattı. Petrol fiyatları bütün dünyada hızla yükselirken küresel nitelikte bir ekonomik kriz baş gösterdi ve ambargo Mart 1974'e kadar sürdü.

Arafat liderliğindeki FKÖ ile Ebu Nidal gibi, FKÖ dışındaki Filistinli örgütler, İsrail ve diğer hedeflere karşı 1970'lerde bir dizi eylem düzenledi. Kara Eylül diye de bilinen Ebu Nidal'in örgütü, 1972 Münih Olimpiyatları'ndaki eylemde 11 İsrailli sporcuyu öldürdü. Filistin'in tamamını kurtarmak için silahlı mücadeleye başvuran FKÖ'nün lideri Arafat, bir yandan da BM'de barışçı çözümü savunduğunu anlatan ilk konuşmasını yaptı: "Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin." Bu konuşma, Filistinlilerin uluslararası tanınma çabalarına büyük katkı sağladı. Bir yıl sonra ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan Harold Saunders, Arap-İsrail barışı müzakere edilirken Filistin halkının meşru çıkarlarının da hesaba katılması gerektiğini söylüyordu.

1970'li yıllar İsrail'de sağın yükseliş yılları oldu. Sonradan bugünkü Likud adını alan Herut Partisi'nde temsiliyet bulan sağ, Ürdün toprakları da dahil kutsal kitaplarında anlatılan "Büyük İsrail"i ele geçirmeyi hedefleyen yayılmacı bir ideolojiye sahipti. Menahem Begin başkanlığında kurulan sağ hükümet, 1967 savaşında ele geçirdikleri Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki toprakları geri vermemek için yerleşim alanları açmayı hızlandırdı. İşte bu yılların öne çıkan radikal sağ siyasetçilerinden biri de o hükümette Tarım Bakanı olan Ariel Şaron'du ve 1981'e kadar da bu yerleşim yerleriyle ilgili komisyonun başındaydı.

Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 19 Kasım 1977'de İsrail'e uçup, İsrail Parlamentosu Knesset'te konuştu. Dünyayı şaşırtan bu beklenmeyen gelişmeyle Sedat, İsrail'i tanıyan ilk Arap lider oldu. Mısır ve İsrail, 1978'de Camp David anlaşmalarını imzaladı. Mart 1979'da yürürlüğe girin ikili barış anlaşmasıyla Filistinlilere sınırlı bir özerklik verildi. Anlaşmalarla Mısır kaybettiği Sina yarımadasını geri aldı. Ancak İsrail'le kendi başına pazarlığa giriştiği için Mısır, Arap devletlerinin boykotuna uğradı. Enver Sedat 1981'de kendi ordusundaki İslamcılarca öldürüldü.