İçinde bulunduğumuz zaman diliminde “Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum” diyen Nuri Pakdil ile aynı duyguları paylaşıyoruz.

Kudüs yüreğimize bastığımız taştır. Bunu taşımak güçlü bir yürek ister.

Bu günlerde yüreğe taş basmak da işe yaramıyor.

Yüreğimiz çalışmıyor, yüreğimiz direniş ve diriliş ruhunu üfleyemiyor bütün insanlığa…

Tüm insanların insanlığı can çekişiyor, Kudüs ve halkının gönlü bizlere kırık. “ Gazze kan kaybetmiyor. Gazze, kanı bitmiş ümmete kan bağışlıyor” sözünü söyleyen bir Gazzeli, ümmetin ana omurgasının Gazze olduğunu haykırıyor.

Bu sözden şu anlamı da çıkarabiliriz. Bu ümmetin duyguları nasır bağladığından hissiyatlarını yitirmiştir. Hissiyatını yitiren bir ümmet için en son görev, 4 tekbir ile cenazesi kılınmaktan başka nedir ki?

Çocuğunu bir metrelik mezara kendi elleriyle koyanlar, bizim için ağlıyorlar. Çünkü insanlığımız bitkisel hayatı yaşıyor.

FELÇLEŞEN İNSANLIĞIMIZ BİZİ AYAĞA KALDIRMIYOR

Birileri “ırk-din-mezhep” ağına takılı kaldıklarından, mutaassıp tutumlarını bırakamıyorlar.

Komşusunun evi yandığı halde, su faturası şişik gelebilir endişesiyle bir kova suyu komşusuna çok görenler ile bizim farkımız var mı?

Buraya kadar şunu ifade etmeye çalışıyoruz. “Filistinli kardeşlerimiz her nefes alışverişlerinde ölümü solurken; bizler kılımızı dahi kıpırdatmıyoruz.”

Olası ekonomik endişeler, bürokratik krizler, çeşitli menfaat beklentileri, elimizi taşın altına koymamızı önlüyor.

Kur’an’ın, yeryüzünde en hastalıklı karaktere sahip olan toplumların başında gösterdiği Yahudiler, kendilerine yakışanı yapıyorlar!

İnsanların gözünün içine baka baka çoluk çocuk demeden füzelerle mezar kazıyorlar!

İnsan hakları savunusu şampiyonluğunu kimseye kaptırmayanlar, ‘kontrolsüz vahşete karşı, kontrollü adalet sistemini bir türlü devreye sokmuyorlar.

Sözde Müslüman olan 50 ülkeden bırakın hepsini, 5 tanesi bile zulmün önünde direnemeyecek kadar sersefildir.

Sadece milleti uyuşturmak için sessiz harflerle vahşete karşı oldukları görüntüsü veriyorlar!

Olayları âdeta tribünden çekirdek çıtlatarak izliyorlar. Dolayısıyla sahaya müdahale etme gücünü gösteremediklerinden yaşananları bağıra bağıra seyrediyorlar. “Kahrolsun İsrail” “Sizi Selahattin’e söyleyeceğiz!”, “Allah sizi Perişan etsin” sloganlarını savuruyorlar.

2 milyara yakın Müslümanın ne işe yaradığını unutarak “Allah Ebabil kuşlarını gönderecek” diye nara atanlar… İyi uykular efendim!

Ellerinden bir şey gelmeyenlerin tansiyonu dillerini vuruyor. Dilaltı hapı zannederek dillerine sloganik sözleri koyuyorlar. Doğrusu biraz olsun rahatlamıyor değil!

İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİ KOCA BİR YALAN

Beyannamenin mimarları, mazlum insanların hakkını vermek için çalışacağı yerde tatil yaptığına şahit oluyoruz. 

Bu beyanname insanlığın barış ve esenlik yürüyüşünde belkemiği mesabesinde olduğu düşünülüyor.

Halbuki bu safsata bugün tüm çıplaklığıyla ortada…

İnsan hakları beyannamesi gücü elinde bulunduranların isteklerine göre verdikleri bir haktan gayrı nedir ki?

Tarih bir kere daha gösterdi ki bu bildiri, insanlığın derdine çare olamadı, olamaz.

BİR ŞEHRİN EN GÜVENİLİR YERİ NERESİDİR?

İnsanlık tarihinde, savaşta bile olası müdahalelere kapalı olan yapıların başında hastane olduğu biliniyordu.

Bugün insanlık hayal kırıklığına uğradı. Tüm ezberlerini çöpe atmak zorunda kaldı.

Bir şehrin en güvenilir yerlerinden biri olan “hastanelerin” bile bombalandığı bir dünyada insanların rahat bir şekilde nefes alıp vereceği yerler bir bir yitip tükeniyor.

“Yahudiler insanlığın başına gelmiş en büyük felakettir.”

Bu güruh Gazze’de bir hastaneyi bombalayarak 500 kişinin yer altına çekilmesine neden oldu.

Duygularını çöpe atmış insanların, çoluk çocuk demeden büyük vahşete imza atmaları gösterdi ki, en yırtıcı hayvan dahi böyle bir faciayı başaramaz!

İnsan hakları hikayelerinin efsane olduğunun göstergesi uzun zamandan beri devam eden bu yıkım ve soykırım olaylarıdır.

Onlar, hastanedeki vatandaşları çoluk çocuk diye ayırmamalarına şaşmamak gerekir.

Çünkü onların gözünde bu çocuklar, geleceğin potansiyel teröristleridir.

Eli kanlı olanlar için bu çocuklar geleceğin Musalarıdır.

Firavun’un çocukları öldürerek saltanatını koruma politikasını bugün İsrail sürdürüyor.

Genetik faktör deyip geçmeyelim, bu faktör insan için çok önemlidir!

Sevgili Okur!

Ben, bu gezegenin en vahşi ve ruhsuz yaratığını iyi biliyorum sen de biliyorsun.

Bize söyler misin “Kanlı elleri çamaşır suyu temizleyebilir mi?