Geçen haftalarda yazdığım köşe  yazısıyla Filistin'in genel durumunu ele alıp yazmıştım. Bugün ise, siyasi oyunlar ve fırıldaklıklar elden alınan Filistin için bir şeyler karalayacağım.

Gazeteci Theodor Herzl'in 1896'da yayınlanan ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı kitabıyla başlayan tartışma, Yahudilerin kendi devletini kurması fikrini gündeme getirdi ve İsviçre'nin Basel kentinde Birinci Siyonizm Kongresi toplandı. Yahudileri bu arayışa yönelten Avrupa'da ve bulundukları ülkelerde zulüm görmeleri ve pogromlara maruz kalmalarıydı. Kongrenin sonunda yayınlanan Basel Programı ile Filistin'de bir "Yahudi vatanının" kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi kararlaştırıldı. O tarihlerde bir Osmanlı vilayeti olan Filistin'e göç 1897'nin öncesinde başlamış, 1903'e gelindiğinde çoğunluğu Doğu Avrupa'dan gelen 25 bin Siyonist göçmen bu topraklara yerleşmişti. Ve o tarihlerde yarım milyona yakın bir nüfusa sahip Araplarla birlikte yaşıyorlardı.1904-1914 arasında ikinci bir göç dalgası yaşandı 40 bin kişi daha geldi.

Birinci Dünya Savaşı son bulduğunda yani 1918'de İngiltere Filistin, İngiltere'nin idaresine girdi, 25 Nisan 1920'deki Milletler Cemiyeti kararıyla da bölge resmen İngiliz mandası oldu. Fransa ve İngiltere, iki ülkenin dış işleri bakanlarının adlarıyla anılan Sykes-Picot Antlaşmasını gizlice imzaladı. Ortadoğu bu iki ülke arasında paylaşılırken, Filistin'de ise uluslararası idare kurulması öngörüldü.

Daha 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour; savaş konjonktüründe mali ve siyasi desteğinin arayışında oldukları Siyonistlerin destekçilerinden Lord Rothschild'e, Filistin'de Yahudiler için bir vatan kurulması sözü vermişti. İşte bu vaat, İngiliz bakanın adıyla "Balfour Deklarasyonu" olarak anılıyor.

İngiltere mandası altındaki Filistin'e Siyonist proje kapsamında yüz binlerce Yahudi göç etti. Bu da Arapların öfkesine ve isyanına yol açtı. 1922'de İngiltere bir nüfus sayımı yaparak, Yahudilerin sayısının, Filistin'in 750 binlik nüfusunun yüzde 11'ine ulaştığını belirledi. Sonraki 15 yılda bu topraklara 300 bin Yahudi daha geldi. Ağustos 1929'da Siyonistlerle Araplar arasında kanlı çatışmalar çıktı. 133 Yahudi, Filistinliler tarafından öldürüldü. İngiltere polisi de 110 Filistinliyi öldürdü. Siyonist örgüt "Irgun Zvai Leumi" de, "Filistin ile Ürdün'ü 'kurtarmak" amacıyla, Filistinlilere ve İngilizlere saldırılar düzenlemeye başladı. 1936'da Araplar bir genel grevle birlikte sivil itaatsizliğe başladı.

1937 Temmuzunda İngiltere, bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri arasında ikiye bölmeyi önerdi. Yahudi devleti, İngiliz mandasındaki Filistin'in üçte birini kaplayacaktı ve Celile Denizi ile sahildeki düzlükleri içine alacaktı. Filistinli ve Arap temsilciler teklifi reddetti. Göçün durmasını ve azınlık haklarına saygılı bir üniter devlet kurulmasını istediler.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya üzerindeki hegemon konumunu yitiren İngiltere, Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947'de Birleşmiş Milletler'e devretti. Filistin şiddet olaylarıyla sarsılıyordu. Yahudiler artık nüfusun üçte birini oluşturuyordu. Ama toprakların yüzde 6'sı onların elindeydi. Avrupa'daki Nazi zulmünden kaçan yüz binlerce Yahudi'nin buraya ulaşması çözüm arayışını daha da acil hale getirdi. İkinci Dünya Savaşı'nda 6 milyon Yahudi öldürülmüştü. BM'nin kurduğu özel komite de bölgeyi Filistin ve Arap devletleri arasında bölmeyi önerdi. Arap Yüksek Komitesi teklifi reddetti, Yahudi temsilciler ise kabul etti. Paylaşım planı ise şöyleydi: Filistin'in yüzde 56,47'si Yahudi devletine, yüzde 43,53'ü de Arap devletine ait olacaktı. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı. 29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı. Filistinlilerin reddettiği plan hiç uygulanmadı.

****DEVAMI GELECEK....