Ortadoğu’nun yumuşak karnı Filistin. Bir asrı aşkın süredir mahzun, mazlum ve yetim... Ne kendi kendini savunabiliyor, ne kendisini Osmanlı gibi himaye edebilecek bir güç bulabiliyor.

Her şey Birinci Dünya Savaşı ile başladı. O günkü tabirle 7 düvele karşı mücadele eden Osmanlı Devleti, müttefiklerinin ağır yenilgiye uğraması üzerine pes etti.

Hiç terk etmek istemediği topraklar vardı. Mekke, Medine, Kudüs… Ancak sinsi politikaları ile bölge üzerinde ciddi hegemonya oluşturan İngilizler, o mukaddes beldelerin tek tek elimizden çıkmasına muktedir oldu.  Kudüs elimizde çıktığında tarih 1917’yi gösteriyordu. İşte bu tarihten sonra Arap coğrafyasının yüzü gülmedi.  Bölgeye özgürlük getireceğini vaat eden İngilizler’ in gerçek yüzünü o toprakların sakinleri çok sonradan görebildi.

İngilizler ‘böl-yönet’ politikası ile işe başladılar. Coğrafyayı aşiret aşiret bölüp her aşiretten suni devletçikler oluşturdular.  Her biri kendi arasında birbirine düşman olan bu aşiretler onlarca yıl boyunca İngilizler ne dediyse onu yaptılar. Yapmak zorunda kaldılar. Çünkü başka şansları yoktu.

İngilizlerin bölgeye zararı bununla bitmedi. Ortadoğu’nun kalbine öyle bir hançer sapladılar ki, ne çıkarması mümkün olabiliyor, ne kanamayı durdurmak… Hazreti Ömer’den Selahaddin’i Eyyubi’ye ondan Yavuz Sultan Selim’e nice sultan ve komutanın göz bebeği ve uğruna yüzbinlerce şehit verdiğimiz Müslümanların üçüncü haremi Kudüs, 1948’den buyana azgın ve sapkın Yahudilerin işgali altında…

Yahudiler çok planlı bir politika ile bölgeyi adım adım işgal edip hâkimiyetlerine geçirdiler. Geçirmeye de devam ediyorlar. 1917 yılında Filistin topraklarında yaşayan insanların sayısı sadece yüzde 10 idi. Danışıklı ve planlı politikalarla bu sayı günden güne arttı.  Bölgeye dünyanın dört bir tarafından Yahudi göçü sağlanırken Müslümanlar uzaklaştırıldı. Günümüzde uzunluğu 44, derinliği 8 km civarında olan küçük bir kara parçası üzerinde (Gazze) 2.5 milyon civarında Filistinli yaşarken bir bu kadarı veya biraz daha fazlası ise Batı Şeria ve Filistin topraklarının diğer bölgelerinde yaşamlarını sürdürüyor. Batı Şeria’da tam bir toprak bütünlüğü yok.   İsrail, Batı Şeria’da yeni yerleşim birimleri oluşturarak bilinçli bir şekilde Müslümanların topraklarını işgale devam ediyor.

On yıllar boyunca küçük bir kara parçası üzerine hapsedilen Gazze’de Filistinliler,  Müslümanca bir onur mücadelesi veriyorlar. Mescid-i Aksa ve Kudüs’ü müdafaa konusunda yalnız kalmış durumdalar. Cihat ruhuyla yaşamlarını sürdüren Gazze Müslümanları sadece operasyon günlerinde değil her gün bombalanıyor. Terör devleti İsrail gün geçmiyor ki basit bir meseleyi bahane ederek Gazze’yi bombalamasın.

Aksa Tufanı ile Gazzeliler tüm dünyaya seslerini duyurmaya çalışıyor. “ Neden böyle bir operasyon başlattınız” şeklindeki eleştiriler doğru değil. Unutulmaması gerekir ki, Gazzelilerin başka çaresi yok. Akıllara durgunluk veren ambargolar eşliğinde yaşamaya çalışan Gazzeliler,  Müslümanların izzet ve şerefini korumak amacıyla yıllardır esir hayatı yaşıyor. Onlar için artık ‘ya istiklal ya şehadet’ deme vakti gelmiş olmalı. Şimdi Müslümanlara düşen,  tüm imkanları ile onları desteklemek.

Arap Baharı adı verilen planlı kaos projesi ile Ortadoğu’da birçok devletin elini kolunu bağladı.  Libya, Mısır, Suriye on yılı aşkın zamandan bu tarafa bu sahte baharın getirdiği bunalımlarla mücadele ediyor. İsrail, ABD destekli bu proje ile çevresindeki tüm ülkeleri etkisiz eleman haline getirdi. Şimdi bu operasyonu bahane ederek, Filistin’den daha fazla toprak koparmaya çalışacak.  Algı operasyonları ile de dünyanın gözünü boyamaya devam edecek.

Dün İsrail’i eleştiren videolar Istagram’da yayınlanmadı. Bu tür içerikleri yayınlamaya çalışanların karşısına, “İçeriğin tehlikeli kişi ve örgütlerle ilgili Topluluk Standartlarımıza aykırı. “ uyarısı ile karşılaştı ve içerikler kaldırıldı.

Bu bilinen bir gerçek. Tüm sosyal medya mecralarını Arap Baharı’nda hedef devletlerin aleyhine kullandıran ABD, söz konusu devlet İsrail olunca tersini yapıyor. Bilinmesi gereken bir tek doğru var ABD, İngilizlerin dünyanın başına bela ettiği İsrail’in 1 numaralı hamisi… Artık birçok Müslüman devletinin bunu görmesi ve buna göre politika geliştirmesi gerekiyor. İşin ilginç tarafı bazı Müslüman devletler Rusya’nın verdiği kadar dahi tepki vermedi.

Artık Filistinli Müslümanların ne yaptığını veya ne yapmaya çalıştığını konuşmak yerine ‘biz ne yaptık, ne yapmamız gerekir’ diye düşünmeliyiz.