Türkiye’de yirmi birinci yüzyıla kadar üniversite mezunu olmak ayrıcalıktı. Hatta lise mezunu olmak bile ortalama bir memur olmak için yeterliydi. Çünkü hem üniversite sayısı sınırlı, hem de nüfus oranı daha azdı. Her kente açılan üniversitelerden sonra lisans mezunu bolluğu yaşanmaya başlandı. Öyle ki memurluk sınavında 80 puan alabilen bir kişi taşrada en ücra noktaya bile atanamıyor! Çünkü kendi bölümünden mezun olan binlerce insan var.
Her geçen gün üniversite sayısı artmakta iken maalesef eğitim ve öğretimin muhtevası aynı kalıyor, yerimizde saymaya devam ediyoruz. Zorunlu eğitim ile zaten zanaat öğrenenlerin sayısı da hayli düştü. Gençler zorla okullara, üniversitelere sürükleniyor. Ancak bitirdikten sonra iş bulamayıp, meslek edinme yaşınıda geçince işsizler kervanına dahil oluyor.
Balıklar uçmaya, kuşlar yüzmeye zorlanıyor.
Eğitim sistemini yazmaya kalksam işin içinden çıkamam. Hâlâ verimsiz, istikrarsız, ideolojik ve kalitesiz.
Lisans mezunları bile maalesef uzmanlaşması gereken alanda ortalamanın altında bir bilgi edinerek mezun oluyor.
Diplomasını alan genç atanmak için zorlu bir serüvene başlıyor.
Her şeyden ödün verip gençliğini KPSS’ye hazırlanmakla heba ediyor. Yüksek puan da alıyor. Ama yetiyor mu? Hayır. Bir de önüne ‘mülakat’ parkuru çıkıyor.
Mülakat son yüzyılda daha çok iş görüşmelerinde faal kullanılan bir yöntem olarak tercih ediliyor. Böylece insan kaynakları, çalıştırmak istediği personeli yakından tanıyor.
Son 7-8 yıldır ise kamu alımlarında da mülakat sistemi var. Polis ve asker alımlarında olması makul ancak öğretmen alımlarında da tercih ediliyor ve öğretmen adaylarının korkulu rüyası haline geldi.
Çünkü KPSS’de 90 puanı geçip mülakatta 60 puan alabilmek mümkün!
Düşünsenize, 1 sene boyunca verilen emek, kazanılan sınav ve sonrasında büyük hayal kırıklığı!
Ben her şeyden önce bir gencin en verimli zamanlarını sınavlar uğruna heba etmesine karşıyım ancak bir genç bu vaktini bu sınava vermiş ve başarılı da olmuşsa mülakatta düşük puan alıp önünün kesilmesi kabul edilebilir şey değil. Mülakat sistemi olacaksa ‘sınav’ neden yapılıyor diye sorası geliyor insanın.
Bu mülakat sisteminin kaldırılması seçim vaadi olarak Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilmiş, insanlar ‘sonunda’ dememiş miydi?
Mülakat şayet toplum nezdinde kabul görseydi ‘kaldırılması’ seçim vaadi yapılır mıydı?
Öğretmen adaylarının KPSS gibi zorlu bir serüveni başarıyla aşması, atanması için kafi olmalı. Boşluklar geçici öğretmenlerle değil, atanan öğretmenlerle doldurulursa emekler zayi edilmemiş olur.
Öğretmen olma aşkı ile yanıp zorlu parkurları aşamayıp işsiz kalan ya da özel sektörde alakasız işlerde çalışan binlerce gencimiz var.
KPSS gibi zorlu bir sınavı yüksek puan alarak bitirmiş ve ÖABT alan sınavını da başarıyla tamamlamış bir öğretmen elbette ki bu iş için ehildir. Mülakat olacaksa bile onun işe alımına engel değil halihazırdaki durumuna takviye yapmak amacı ile düşünülmelidir. Kazanılmış bir hak geri alınamaz. Bir gencin emekleri zayi edilemez. Bu haksızlığa dur demek lazım.
Bütün bunları söyledikten sonra genç kardeşlerimize ve kıymetli ailelerine nacizane bir tavsiyede vermeyi gerekli görüyorum.
Diploma hayat gayesi olmamalı, memurluk tek rızık kapısı kabul edilmemelidir.
Biz yaşadıkça rızkımız zaten peşimizde. Hayatlarımızı dünyevî bir sınav uğruna berbat etmeye ne lüzum var? Kendisini toplumdan tecrit eden insanlara üzülüyorum. Gençlikleri heba olup gidiyor.
Dünyaya geliş gayemizi unutmadan yaşayalım, Allah bizi kimseye muhtaç etmez. Yeter ki O’na verdiğimiz söze sadık kalalım…
Mülakat kaldırılsın…
KPSS de kaldırılsın. Sınav merkezli eğitim anlayışı ile yarış atına çevrilen genç dimağlar rahat bir nefes alsın… Gönül ne çok şey ister de, bizimkisi bir umut işte…