İnsan kendini değiştirmek yerine hükümlerin değişmesini istiyor!

Aklından çıkanları, dilinden dökülenleri kusursuz görenler, soluğu son ve tek din olan İslâm’ın değiştirilmesinde buluyorlar.

Bu konunun enine-boyuna düşünülmesi gerekir.

“İslâm’ın değişmeye ihtiyacı var da bizim değişmeye ihtiyacımız yok mu?”

Ya da tek derdimiz İslâm’ın değişmesi mi? 

Bu din değiştiğinde, arzu ve isteklerimizle uyumlu olduğunda bütün işlerimiz çözülecek mi?

MÜSLÜMAN LUTHERLER YUMURTADAN ÇIKIYOR!

Martin Luther tahrife uğrayan Hristiyanlığı daha da tahrife (reforme) uğratan isimdir. Müslüman Lutherler ise sahih ve değişmemiş olan İslâm’ı tahrife uğratan kişiler için kullanılır.

İslâm’ı reforme uğratan Müslüman Lutherler, peygamberlik koltuğuna kuruluyorlar.

İslâm’ın güncelleştirilmesi yani onu güncele uyumlu hale getirmeye çalışmak, İslâm’ın idrakiyle asra/çağa bakmak yerine, asrın idrakiyle İslâm’a bakmaktır.

Yani merkezde İslâm’ın değil; modern çağın kabulleri, anlayışları, giyim-kuşam tarzı, ticaret ve hayat felsefesinin bulunması demektir.

Bozuk bir şeyden mükemmel bir şeyin ortaya çıkması imkansızdır. Paslanmış çivi ve demirden ev yapmaya kalkmak ne ise, bu çağın anlayışları ile İslâm’ın sağını ve solunu kırpmak, bu çağa karşı duruşunu, itiraz yönlerini törpülemek de odur.

İslâm’ın sesini kesmeye yönelik her türlü çaba hakikati kundaklamak demektir. Zaten bundan sonra yaşantımızın adı İslâm değil, insanların arzuları ve değerleri olacaktır.

BUDALALAŞAN MÜSLÜMANLARIN BUKALEMUNLAŞMA YOLCUĞU!

Adımız ve sözde değerlerimizle bir o kadar Müslüman, zihniyetimiz ve yaşantımızla bir o kadar Batılı’yız.

Batılı yani inanç ve değerlerden kopuk bir toplum, en geniş anlamıyla hakikate ve ilahî olana mesafeli…

Modern olana, her yeni olana anne kucağı kadar sıcak, kendine uymayan değerlere karşı buzdolabı kadar soğuk.

Hakikate burun kıvıran için budala ve bukalemun.

Budala, çünkü düşünemiyor, saf düşüncelerle saflaşıyor. Bukalemun, çünkü her girdiği yere göre renk alıyor.

Zihnen sömürülen bir toplumun doğru düşünmesi asla mümkün değildir. Mesele, hakikate uygun olarak düşünmektir. Hakikat arzu ve isteklerimize uymasa da baş göz üstüne diyebilmektir.

Çünkü “insan önemlidir, hakikat insandan da önemlidir.”

Kuru kalabalığı oluşturan Müslümanlar’ın çoğu maalesef “Kültürel İslâm’ı; köksüz, özsüz ve çevrenin bozuk yaşantısını İslâm sanıyorlar.

Birilerinin isteğine göre yiyor, giyiniyor, bakıyor ve şekil alıyor…

Yani “Pasif ateizm” ile el ele yaşayanlar çoğunluğu oluşturuyor.

Bazen Allah vardır, çoğu zaman yok. Allah kısmen hayata müdahil görünüyor, bazen görünmüyor.  

Peki nasıl?

Cenaze ve düğün merasimleri, sayısal hatim dağıtımları, toplu dua koraları, türbe ziyaretleri ve duvara asılan tablolar ile kendini gerçek Müslüman sanmakla hem hakikati hem de Allah’ın isteğini ıskalıyor.

NELERİ GÜNCELLEŞTİREBİLİRİZ?

Kutsal olan Kur'an’da ve Sünnette mevcut olan kurallardır. Onların değiştirilmesi söz konusu olmaz ama onların yeniden yorumlanmasının önü açıktır.

Değişim, güncelleştirme ‘ictihadî yani fıkıh ve fetva konularında olabilir.’

Yani Kelamullahı (Allah’ın kelamı) değil, kelam-ı insanın sözünü, hükmünü ancak uzmanları güncelleştirilebilir.  

İslâm, yorumlarla, görüşlerle dine katılmış olan bidatleri değiştirmeyi gerekli görüyor.

Demek ki, asıl problem İslâm’ı reforma uğratmaktır, yoksa tecdit/yenilenme meselesi değildir.

Buradan şunu anlıyoruz: İslâm’ın ana iskeletine (Kur’ana ve onun içeriğine) dokunulamaz, imanın temel şartı altı ise dörde indirilemez.

O zaman ortada İslâm kalmaz, insan ürünü yeni bir din türer.

Dün torpil ve rüşvet meşru değildi, bugün de referans ve harçlık adları altında meşru değildir.

Dün yabancı kadın ve erkeğin hiç kimsenin bulunmadığı yerde tek başına bulunmaları caiz değildi, bugün de…

Kur’an insanın değişmez yönlerini ele aldığından evrensel olmaya devam edecektir. Bu örnekte olduğu üzere iki cins de birbirlerine meyilli olarak yaratılmıştır. Bu fıtratın değişmesi -dış müdahale olmadan- asla mümkün değildir.

Kur’an’ın hükümleri evrenseldir. Bu çağa uymaz denilen ne varsa, bir kısım noktalarda birilerine göre belki doğru olabilir.

Çünkü hakikat acıtır, şifa bulmak için vurulan iğne acıtır, fakat sonucu bakımından tatlıdır. İslâm’ı da bu bakış açısıyla okumalıyız.

Sevgili Okur!

Bir diğer yazımızda İslâm’ın güncelleştirilmesi hususundaki iddiaları ele alacağız.

Umarım, bir sonraki yazımızda hangi soru(n)ları tartışacağımızı merak ediyorsundur.