Yeşilyurt Belediyesi’nin orijinal bir sloganı vardı: “Mutlu İnsanların Şehri”
Depremden öncesini düşününce Fahri Kayahan’dan Barguzu’ya dek lüks binalar ve kaliteli yaşam koşulları ile mutlu insanların buralarda fazla olduğunu söylemekte mümkündü.
Ardı ardına dizilen rezidanslar, parklar, yürüyüş yolları ile bu ilçe sahiden de mutlu ve zengin insanlara ev sahipliği yapıyordu.
Bostanbaşı’nın depremde en fazla zarar gören yerlerin başında gelmesi herkesi hayrete düşürdü. Çünkü bu milyonluk evlerin böylesine çürük yapılar olmasını kimse beklemiyordu.Yeşilyurt hâlâ mutlu insanların şehri mi bilmiyorum ancak günümüz Malatya’sına bütünüyle bakınca sloganı şöyle güncelleyebiliriz: ‘’ Mutsuz İnsanların Şehri’’
Malatya caddelerini adım adım fotoğraf çeker gibi dimağıma işlerken karşılaştığım manzaradan çıkarttığım sonuçtur bu. İnsanlar mutsuz.
Bu sadece benim kendi çıkarımım da değil.
Yerel bir kanalda şehrin merkezinde her gün gezerek, insanlara mikrofon uzatan spikerin mutat dert dinlemesi tevafuk olmasa gerek!
Şehrin büyük çoğunluğu mutsuz ve öfkeli bir halde adımlıyor caddeleri.
Dert yanacak birini bulunca da açıyor ağzını yumuyor gözünü.
Haksız da sayılmaz insanlar. Sıkıntılar yazmakla bitmez, konuşmakla tükenmez.
İnsanların çehrelerinde yorgunluk var. Konuşmalarında kızgınlık, kırgınlık, hayal kırıklığı, öfke ama yine de itidal.
Mütedeyyin Malatya halkı her şeye rağmen yapılan iyi şeyleri inkar etmiyor, beklentisini usturuplu bir lisan ile dile getiriyor.
İnsanların mutsuzluğunu psikolojik olarak izah etmek kolay.
Yıkıcı bir deprem sonunda düzenleri tamamen değişti, kimi evinden kimi dükkanından oldu.
Daha da önemlisi sevdiklerini kaybedenler var. Kimisi şehri terk edip gitti.
Akrabalarından, dostlarından ayrı düşen nice insan var.
Hasılı kelam yaşama azmi görmek zor.
Bir bitkinlik, boş vermişlik, bıkkınlık hakim yorgun çehrelere.
Merkeze çıkıyorsun virane.
Her tarafı doldurmuş heykeller dışında sağlam kalabilen ne az şey kaldı.
Pahalılık yüzünden pek çok insan bir yerlerde oturup çay bile içemiyor.
Evden dışarı çıkası gelmiyor ahalinin.
Kasvet artıyor. Bu da haliyle sirayet ediyor insanların ruh hallerine.
Sonuç olarak mutsuz insanların kenti haline geldik.
Okullar açıldı. Öğrenciler okullarına gidip gelmeye başladı.
Ancak pek çoğu okula gitme konusunda hevessiz.
Arkadaşları farklı şehirlere dağılan bu talebelerin sağlam kalan okullarda zor şartlarda eğitime devam edecek olmaları zihin dünyalarında menfi tesir yapıyor nihayetinde. Kırtasiye malzemelerinin fiyatları da cep yakıyor.
Allah yardımcısı olsun her ailenin.
Şehrin ahvali bir yana biraz da Eylül hüzünle geldi.
Kışın habercisi sonbahar konteynerlerde olanları, hâlâ aracının bagajında satış yapmaya çalışan insanları, tadilat ile meşgul olan hasarlı ev sahiplerini de kara kara düşündürtüyor.
Yıkımların hızla sürdüğü, toz duman içindeki kentin ahalisi belki de en çok yeni bir depremin tedirginliğini taşıyor.
Şubat ayından beri süregelen deprem gündemi daha uzun süre Malatyalıları hem zihnen hem madden meşgul edecek gibi gözüküyor.
Akıllarda dile getirilmeye bile razı olunmayan yaman bir soru:
‘’ Acaba Malatya’yı eski haliyle, eski günlerindeki gibi bir daha görebilir miyiz?’’
Belli bir yaşın üstündeki Malatyalılar için mazi sadece anılardan ibaret kalacak.
Yeni yetişen nesil ise yeni Malatya ile büyüyecek.
Ama bundan sonra Malatya’ya dair bir şey dile gelecekse başına mutlaka şu ifade eklenecek:
‘’Depremden önce/sonra ‘’