Sonbaharı gezileri bir başka güzel.

Sonbaharın zevki her şeyin sarardığı, kızardığı ve hatta bulutlu bir günde parlak göründüğü zamandır.

insanlara doğanın gerçek güzelliğini gösteren ressamlara, şairlere, fotoğrafçılara ilham veren mevsimdir .

Güzün köy yollarında bağlarda bahçelerde yürüyebilir ve gazelleri tekmeleyebilir, toplayabilir ve ailenle çocuklarınla arkadaşınla onlarla oynayabilirsiniz.

Ağaçları sallayarak sarı yıldız yağmurlarını başınıza dökebilirsiniz.

Doğada her şey, manzara beklenti ve gerginlik içinde kış yakında gelecek.

Dağların zirvelerde kar serpiştirmiş bile...

Malatya'da saat 11.30 gibi arkadaşımla yola çıktık, İnönü Üniversitesini geçtikten sonra Adıyaman-Sincik İlçesi dağ yoluna doğru yöneldik, önümüze gelen ilk mahalle Fırıncı Köyünün dar ve kıvrımlı yollarından geçtik.

Fırıncı Mahallesini geçtikten sonra yolun sağında yüzlerce dönümlük kurak ve kıraç arazide GES Güneş enerjisi Panelleri kurulmuştu.

Fırıncı köyünde güz kendini göstermiş yol boyunca bahçelerde güneşin altın yumurtası kayısı ağaçlarının yaprakları da altın sarısına dönmüştü.

Beydağlarının eteğine kurulu olan eskiden insanların han olarak konakladığı ve üzümleriyle meşhur Yapraklıpınar köyünden Naldöken yokuşuna doğru çıktık.

Eskiden atların ve katırların nallarını yerinden sökecek kadar dik ve engebeli oluşundan Naldöken ismini alan Beydağlarının ilk basamaklarını oluşturan o meşhur yokuşun her virajında hafif sis içinde Malatya'yı kuşbakışı izleyerek yoldan kıvrıla kıvrıla çıktık.

Yol üzerinde sayısız pınarlara rastladık.

İlk pınarımıza Naldöken Yokuşu'ndan hemen sonra ulaştık.

Yoldan uzaklara bakınca dağ yamaçlarında bazen tek, bazen bir kaç, bazen de on kadar evden oluşmuş mezralar işte bir Anadolu köyü diyorum.

Bu yüce gönüllü insanlar, köyleri kurmasalardı.

Dağlar ıssız olsaydı.

Anadolu yurt olur muydu diye düşünüyorum.

Her türlü imkânsızlıklara, doğanın ve zamanın zorluklarına karşı direnen köylülerin asil duruşuna selam olsun.

Geçtiğim köylerde mezralarda okullar terk edilmiş , harabe haldelerdi.

Öğrenciler olmadığından suyu kesilmiş değirmen gibiydi okullar.

Çözümü taşımalı eğitimde bulsalar ne öğrenci ne de köylü memnunum.

Mecburiyet karşısında imkanı olanlar şehre göçmüşler.

Bunun yanısıra hayvancılıkta bitmiş.

Paslanmış bayrak dileklerde artık bayrağımız dalgalanmıyor.

Bir saf cemaati olmasa da köylerde camiler imamlar yalnız kalmış.

>>DEVAM EDECEK