Selamların en güzeli sizlerin üzerine olsun. Rabbim bizleri, sırat-ı mustakime daim eylesin.
Aziz kardeşler!
Ulu önderimiz, başbuğumuz, Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V)’nin, “Utanmazsan dilediğini yap!” Hadisini elbet ki işitmişsinizdir.
Hz. Peygamberimizin hiçbir hadisinin boşa çıkmadığı gibi, bu hadisinin de nokta atışı yerini bulmuştur!
Utanmak, (eğer ehemmiyet verilirse) insanlığı kurtaracak olan mühim iştir! “İnsanlık bitmiş!” Gibi isyanları defaatle işitmek gayet mümkündür.
Ortam, dünya bu hususa oldukça uygun bir zemindir.
Zeminin uygun olduğuna, dedesi sandığı ZATIN, aynı zamanda babası çıkması hadisesinden net bir şekilde anlaşılabilmektedir.
İnsanlar insanlıktan şikayetçi. Bu inkâr edilemez! İnsan, insandan sıkılmış vaziyettedir.
Bu dehşetli hastalığın aşısı, utanmaktır!
Toplum olarak utanmak hissiyatını, maneviyatını; yediğimizin önümüzde, yemediğimizin arkamızda olmasını yanlış anlayıp, yemediklerimize katıp arkamıza savurduk.
Tahmin edildiği üzere, arkamıza atmamızın dezavantajlarını, yalnız kalma arzusu hastalığı ile görmek mümkündür.
Çağımız ve insanlığımızın, yalnız kalmak istemeye müthiş bir temayülü mevcuttur.
Yalnız kalmak istemek, salgın hastalık gibi yayıldı.
Utanmamanın doğurduğu sonuçlar, domino taşlarının devrilmesi misali, peşinsıra birbirini kovalıyor.
Birinin bozulması, ötekini etkiliyor.
Bugün, “siyaset Türkiye’de gayet ahlaklı!” Diyen adam, ahlak anlayışını sorgulamalıdır.
Eskiden, siyasette saygı ve sevgi vardı. Muhalif partiler bile, ülkenin bürokratlarının aşağılanması dahilinde tepki gösterirken, şimdi gülmelerine sebep…
Eskiden, siyasileri, yalnızca takım elbiseli görürken, şimdi şişme montlarla görüyoruz.
İşin açığı, bir ağırlıkları, imkânsızlıkları kalmadı.
Evlerinin içlerine kadar görüyoruz.
Bir diğer tarftan yapılanlar ve edilen hakaretler gerçekten utançtan gayri olması ile berbat bir haldir…
Yine diğer tarafta esnaflarımız…
Adam poşete çürük meyve koymaktan utanmıyor.
Terazi hilesi yapmaktan utanmıyor.
E hali ile insanlık bizden utanıyor.
Bugün, tüm tüccarlarımız, ticaretin AHLAKSIZINI yaparsa eğer, bu da kendisinin karakter ve kişiliğinin ne kadar ucuz olduğunu gösterir.
Halbuki, utanması, arlanması olmuş olsaydı, daha dürüst ticareti ile, insanların, insanlık açısından umudunun olması ciheti ile, motive olurdu.
Bugün milletimiz. “O da bana aynısını yaptı!” Anlayışı ile, öfke ile yaklaşınca, trafikte bile, “millette bana yol vermiyor, ben neden vereyim!” Şeklinde yol kavgalarına sebep oluyor.
Yine domino taşı misalini hatırlatıyorum.
Öteki cihette, adaletsizliği de yine utanmaya bağlamak kaçınılmaz oluyor.
Yine bugün, insanımız, “dostluk, arkadaşlık yalan!”
Derken yine yalnızlığa olan eğilimi görmek mümkün.
Arkadaşlıklar nasıl bu hale geldi?
Arkadaşın birbirine karşı utanma hissi beslemesi, mütevazılığı ve fedakârlığı doğurması ile arkadaşlıkları kuvvetlendirir.
Her şeyden önemlisi de, dinimize karşı utanmazlığımız…
Başımıza gelen her türlü musibette, Allah’a sığınıp, dua ederken namaz kılmayışımızdan dolayı Allah’tan utanmıyoruz.
Başımıza deprem felaketi geldi. Deprem anında (şahit olduğum için) depreme yakalananlar “Allah!, Allah!, Allah!”, “Allah’u ekber!, Allah’u ekber!”, “La ilahe illallah!” Diye teslimiyetimizi ilan ederken, namaz kılmayışımızdan, insafsızlığımzdan, adaletsizliğimizden Allah’tan UTANMIYORUZ…