Güz gelince insanın çehresine daha sert çarpıyor rüzgar. İnsan ömrü güze teşbih edilir. Güz üzerine şiirler, nesirler yazılmıştır asırlardır. İnsan, sonbaharın hüznüne kapılıyor mental anlamda. Hassastır psikoloji.
Bir anda bir vehim bile dimağına heyula gibi çökünce insanın tadı, tuzu kalmazken; bir kasvetli mevsim elbette ki tesir eder.
Sonbahar ayrılıklar mevsimi, belki de ondan hüznü var.
Fakat her mevsimde güzel olan şeyler de var, görmesini bilene. Şu kâinatta yaratılan hiçbir şey lüzumsuz değildir.
Yazın da kışın da bir lezzeti vardır, tefekkür penceresini açık tutana. Sonbahar, edebiyatımıza pek çok kez tema olmuştur.
Kadim şiirden günümüze kadar pek çok şair halet-i ruhiyesinden bir izlek sunmuştur bu mevsimde bizlere
İnsan ömrünün sonbaharı, son demleri olarak tasavvur edilir. ‘Ömrünün hazanında’ denildi mi bir âdem için, belli olurdu ki yaş itibarı ile haddi aşmıştır. ‘Haddi aşmak’ta zarif bir deyimdir geleneğimizde. Allah’ın Resulü (sav) 63 yıl dünyada kaldığı için bu yaşı geçenler ‘haddi aştık’ derlerdi eskiden. Zarif medeniyetimiz, zarif insanlarımız vardı.
Şimdi bu incelikler azaldı.
Seküler devlet anlayışı ile beraber pek çok şeyi de yitirdik. Bazı incelikler artık lüzumsuz olarak görülüyor.
Kadim medeniyetimizin hazanı da dökülen yapraklar gibi değerlerin bir bir dökülüp süpürülmesiyle oldu.
Bu hazan bir anda kışa döndü ve bambaşka bir iklimde bulduk kendimizi.
Bir asırdır da bu iklimin soğukluğu hem ruhumuzu hem de zihnimizi tir tir titretmiyor mu?
İlkbaharı, yazı özlemekte maalesef ki gericilik oluyor.
Şayet geride kalan şeyler daha güzel ise neden onlara özlem duymayalım? Hem de fıtratını kaybetmeyen her insan için maziye özlem duymak gayet tabiidir.
Çünkü şu kısacık ömürde bile insan daima geçmişine hasret duymaktadır.
Belki geçmişi kötü hatıralar barındırsa bile daima eski zamanlar daha caziptir insanoğlu için. Nostalji kültürü de bu özlemin bir ürünü değil midir? Bugün en seküler insanlar bile nostaljik mekanları, nesneleri tercih edebilmektedir. Bu da onların aslında fıtratlarında olan fakat açığa çıkarmadıkları özlemlerinin dışavurumudur
Sonbaharı anlatırken zihnime, görselini belki sizin de anımsayacağınız bir fotoğraf geliyor: Ormanda yaprakların yerlerde gezindiği, sarıya bürünmüş bir tabiat ve güneş ışığının ağaçların arasından süzülerek yere dokunması… Belki insana şiir yazdırtabilecek bir manzaraydı bu görsel. İşin romantik boyutu bu.
Gel görelim ki sonbahar bize bu şiirsel manzaralardan çok turşuların kurulduğu, salçaların hazırlandığı, kurutmalıkların dolaplarda yerini aldığı kışın provasının yapıldığı bir dönemi de hatırlatabilir.
Eskiden sobalı evlerde yaşardık. Sonbahar dedin mi odunlar, kömürler yığılırdı kapıya.
Çocuk aklımızla anlardık ki bu, kışın bizlere merhaba demesiydi.
Çatıya taşınan kömür ve odun, kurulan soba, yatakların altından çıkan kışlık elbiseler sonbahara dair hatıramızda kalan şeylerden
Eskiden yazın başında Anadolu’ya gelen gurbetçiler aylarca kalır, sonbaharla beraber yaşadıkları yerlere dönerlerdi. Kışa doğru yavaş yavaş boşalırdı şehirler.
Tren garları, otobüs terminalleri, daha yakın tarihte havaalanları da bu ayrılıklara daima şahit olurdu. Sonbahar pek çok kez gitmek değil miydi?
Vedâ şiirini şöyle bitirir Hilmi Yavuz:
işte ben gittim, her şeyi söyledim, gittim;
işte benden herkese,
herkese bir sonbahar..
Sonbahardan yeterince bahsettim, bir şeyler daha söylemek lazım.
Başörtülü bir öğretmenin özel bir koleje alınmaması, bir sakallı akademisyenin sosyal medyada troller tarafından hedef gösterilip linç edilmesi bu ülkede hâlâ bazı şeylerin değişmediğini gösteriyor.
Başörtülü insanların ilerde mağdur edilmemesi için kalıcı bir çözüm ile bu hakkın garanti altına alınması şart. Bu ülkede berdevam İslam’a, Müslümanlara saldıran zavallı güruhun aslında bizi dinden uzaklaştırdıkça ülkeyi ahlâkî, sosyal ve insanî anlamda nasıl bir hale getirdikleri ortada.
Senelerdir Müslümanlara iftiralar atarak itibarlarına saldıran bu güruhun günümüzde sosyal medyayı kullanarak daha örgütlü bir şekilde nefret tohumları ektiğini üzülerek görüyoruz.
Kadın haklarından bahseden feministlerin söz konusu Müslüman kadınlar olunca sus pus oldukları da açıkça görülmüyor mu?
Küfür daima tek millet de Müslümanlar neden parça parça?
Bizi bu topraklara çok görenlere karşı, daima ve dimdik
Merhum Rasim Özdenören gibi diyoruz ki:
‘’Hem bu deveyi güdecek, Hem bu diyarda kalacağız! Çünkü deve de bizim , diyar da’’