İbrahimî dinlerde ve diğer inançlarda önemli bir yer tutan kurban ritüeli, farklı amaçlara kurban olmuş, olmaktadır!
Yani kimileri mitolojik olarak tanrının gazabını susturma, kimileri kötü ruhları savuşturma amacıyla hayvan boğazlamaktadır.
Ancak Müslümanlar, Rabbin rızasını kazanmak için O’na kurban sunmaktadır.
Bunun temelinde ne pazarlık ne de öfkeyi susturma anlayışı vardır. Sadece Allah’a kulluk, samimiyet, rıza ve takva amacı yatmaktadır.
Bunlar temel amaçlardır, infak ve paylaşma ahlakı da yan amaçlardandır.
Kurbandaki bu ulvî maksatlar aşınırsa o zaman “tribüne oynama, dostlar pazarda görsünler, âdet yerini bulsun” anlayışları insanın kılcal damarlarına kadar işler. Öyleyse niyetimize ve samimiyetimize leke düşürmeyerek ibadetimizi Allah’a kabul ettirme yollarını araştıralım…
Bu konu hakkında Rabbimiz Kur’an’da ne buyuruyordu? “Onların (kestiğiniz kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşan tek şey kalplerinizdeki takvadır…” (Hac, 37)
Bu âyetten ibadetlerin ruhunun takva olduğu sonucunu da çıkarabiliriz. Kullukta kalitenin ölçüsü olan takvayı; Allah’a karşı duyulan sorumluluk şuuru, kulluk bilinci olarak tanımlayabiliriz. Yani takva kavramı, Allah merkezli bir hayatın programı içinde olmayı ifade etmektedir.
Peygamber Efendimiz; “Allah sizin yüzlerinize ve mallarınıza bakmaz, yalnızca kalplerinize ve eylemlerinize bakar.”
Rabbimizin 'kalite kontrolü' evin dış cephesini değil, iç cephesini kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle binanın güzelliğine ve albeniliğine değil, riya, gurur ve kibir duygularının şiddetli sarsıntılarına karşı direnç gösterecek kolonlara yani niyet ve samimiyetimize bakacaktır.
Evet, önemli olan kurbandaki et değil, niyet ve samimiyettir…
Tebük seferine katılmak için kâinatın göz bebeği olan Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bir grup bağrı yanık mü’minler gelirler. Kendilerine yeterli miktarda binek bulunmadığı söylendiğinde ağlayarak geri dönenler sadece 610-632 yıllarında yaşayıp gitmediler. Bugün de kurbanını Allah’a sunma imkânı bulamadığından gözleri yaşla dolup yüzlerinde acımsı görüntülere rastlananlar aramızda yaşamaktadırlar.
Mesele zaten anlaşılmış oldu, hayvanını değil, maneviyatını Allah’a sunmak isteyen hür yürekli insanlar kulluklarını niyetleriyle telafi ediyorlar. İşte çetin günde onların imanla kaplı olan kalpleri görüntülenecek ve hayır namına ne varsa onlara verilecek. Zira “ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şu’ara, 26/89)
Kurban paylaşma ve kaynaşma duygularının yoğun olarak yaşandığı bir zaman dilimidir... Yüzde tebessüm bırakmanın adresi ve adıdır...
Fi zamanda bir il müftüsü, Kurban Bayramı’nda yaşadığı bir anısını paylaşmıştı. Türkiye’den giden ekip, yurt dışında kesilen kurbanları dağıtıma çıkarırlar. Bir kapıya tıklatırlar, karşılarına çıkan Hristiyan bir kadındır. Kadının gözü bu ekibin ellerinde tuttukları pakete ilişir. Paketin içindekini merak eder ve onlara içindekini sorar. Görevliler Müslümanların her sene kurban ibadeti olduğunu söyleyerek bunu kadına takdim ederler... Kuvvetle muhtemel uzun zamandan beri sofrasında et bulamayan Hristiyan kadının bu ekibe söylediği ifade bizi hem saracak hem de sarsacak niteliktedir: “Keşke her gün Müslümanların Bayramı Olsa!”
İşte mesele bir gönle dokunmaktır, bir gönle girmek ve bir gönlü memnun etmektir.
Yine Senegal’de gerçekleşen çarpıcı bir olayı da kurbanın önemine dair bir dipnot olarak düşebiliriz. Senegal’de Kurban payları ihtiyaç sahiplerine teslim edilir, ortaya çıkan tablo üzüntü verici durmaktadır. Bu bölgede yaşayanların kurbanlık eti farklı işlemlerden geçirme adetleri vardır. Etler, önce küçük küçük kesilerek pişirilir, ardından güneşi göreceği uygun bir yere serilerek kurutulması sağlanır. Peki neden tüketilmeyip de kurutuyorlar diye düşündüğünüzü duyar gibiyim... Et üzerinde uygulanan bu işlem, baharat haline getirilinceye kadar devam etmektedir. Bilebildiğimiz kadarıyla burada yaşayanlar yemeklerine tat vermesi ve hemen bitmemesi için kurban payını idareli kullanmanın yollarını öğrenmişler. Bu toplum için artık kurban eti yemeklere tat veren baharat demektir.
Kurban üzerinden yapılan sert eleştiri sahiplerinin göremedikleri bir şey var. Müslümanlar kasap değil, bu ibadetle onlar kasaptan da et sipariş etmeye can atmamaktadırlar. Müslümanlar insanlığın teminatı, mazlumların hamisidir. Açta ve açıkta kalanların sorumlusudur. Katliam yapanlardan değil, hakikate katılmaya adanan insanlardır. Bir varlığın gönlünü yıkan değil, yapmaya çalışan kimselerdir. Bütün bunlara rağmen, kurbanın hareket noktası, amacı, kimin için kesildiği ve bu payların nasıl kullanıldığı belli olmasına rağmen İslâm hâlâ hedef tahtasına konuluyorsa sizce de burada bir bit yeniği yok mudur?
Klavyeden parmaklarımı çekmeden önce zihnimizi açacak, kalbimizi ısıtacak ve ruhumuzu kanatlandıracak yedi güzel adamdan biri olan Cahit Zarifoğlu’nun şu cümlesini bırakıyorum: “Üstadım” dedim: "Bayrama ne alayım?" Dedi: "Birkaç piri fâniden gönül, bir kaç çocuktan gülücük, alabilirsen birkaç fakirden de dua al. "
Hayırlı Bayramlar...
Yorumlar
Bir Okuyucu - Allah tüm ibadetlerimizde hakiki samimiyet ve takma ile yapmayı cümle müslümanlara nasip etsin.