Yazın hayatına adım atarken üstad Necip Fazıl’ın bir şiirinde yer verdiği muhataba seslenme ifadesiyle başlıyoruz.
Evet, muhataba seslenerek başlıyoruz, “ey insanlar, sevgili dost ve kıymetli insanlar değil, sadece Durun Kalabalıklar!
Çalışın, yürüyün, marş marş değil de Durun Kalabalıklar!
Dinlemeye ve düşünmeye önem verenlere iki kelimeyle sesleniyoruz.
Bizim anlatacaklarımız yürünerek ve farklı bir meşguliyetle uğraşılırken anlaşılabilecek şeylerden değildir. Bundan hareketle bu hitabı gündeminizin başına koymanız gerektiğini haber veriyoruz...
Yemeğe ve içmeye ihtiyacınız olduğu kadar düşünmeye de ihtiyacınız var diyoruz. Bu iki kelime, sıradan, âdetin ve alışkanlığın köklerinden yükselen bir çağrı değil.
Bu çağrı, çağına yeni bir ruh üflemeye hazırlananları silkeyecek niteliktedir.
DURMAK PEYGAMBER MESLEĞİDİR!
Peygamberler vahiy almak için dururlar. Bundan ötürü vahiy almanın ilk durağı olan “Hira”; durup tefekkür etmenin, toplumun yozlaşmaya yüz tutmuş ahlakına dur demenin, kötücül duygulardan uzaklaşmanın öğrenildiği mekteptir.
“Hira”da yoğrulmadan doğrulamazsınız.
Sahih kaynaklarımızın verdiği bilgilere göre Hz. Peygamber’e vahiy geldiğinde bir müddet duruyor, hatta devesinin üzerindeyse deve de çöküyordu.
Onun bunu yapması zorunluydu, çünkü vahiy ağır bir yüktü, elbette vahyi taşımakla görevli olanı taşıyan deve için de bu zor bir durumdu.
Bunu anlamak için binlerce yıl medeniyet tohumu eken kitaba kısa bir göz gezdirmek yeterlidir.
Kur’an: “Biz sana ağır bir söz yükleyeceğiz” diyordu. (Müzemmil, 17/5)
Ağır insanı duyduk, ağır sözü de umut ve ufuk kitabı olan Kur’an’dan öğreniyoruz.
Kur’an ağır bir yüktü, ancak sıkıntıya düşülmesi için indirilmedi. Nitekim Kur’an bu durumu şu âyetle pekiştirmektedir: “Biz sana bu Kur’an’ı, sıkıntıya düşüp mutsuz olasın diye göndermedik.” (Taha, 20/2)
DURUN KALABALIKLAR!
Bu ifadenin bir anlamı da “kaba softalar, kaba beyinler ve kaba sözlüler öteye” demektir. Bir başka ifadeyle “durulmak, uyanmak ve düşünmek isteyenler buraya gelsin” demektir.
Bu yorucu ve sürekli hareketlilik isteyen çağda, belki de en çok “durup düşünmeye” ihtiyacımız var. Sürekli bir telaş içindeyiz, sanki arkamızdan koşturanlar var.
Yahudilerin haftalık tatili olan “şabat günü” bizde olmasa da bugün biraz duralım.
Durmanın işsizliğe atılan kulaç, çaresizlerin ve miskinlerin safında yer almak olmadığını her okurun anladığını varsayıyoruz.
İÇ SESİNİZE KULAK VERİN!
Kendimizi anlamak için bugün biraz duralım, “kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi, bedenimizin büyük sanatkârının kim olduğu” sorularını masaya yatıralım.
Kendimizi dinleyelim, iç sesimize kulak verelim.
Böyle yapılırsa ne hüzün makamı çerçevesinde bir hayatın ritminde yaşarız ne de psikologların kapısını aşındırırız.
Kutlu “Yoksulluk İçimizde” başlığında bir kitap kaleme aldı. Biz, şifanız içinizde diyoruz! Yani en büyük doktor kişinin kendisidir.
Öyleyse hala durmanın ve düşünmenin vakti gelmedi mi?
Yorumlar
- İman edenlerin hala akletme vakti gelmedimi diyor yucekuran
Peki biz ne yapıyoruz aklederek durup düşünüp hakikatin pesine dusunecegimize haz hız çağı deyip dalıyoruz ve harcıyoruz en değerli şeyimizi vaktinizi
Haz ve hız çağında durup rabbine kulak verenlere selam olsun