Türkiye’nin zor seçimi.

Yetmişli yılların barut kokan sokak ve caddelerini hatırlarım.

Fakirdi Türkiye…

Dış yardımlardan medet umuyordu. Siyaset sağ ve sol diye ikiye ayrılmış, iki cenah arasındaki siyasi rekabet, rekabet olmaktan çıkmış düşmanlığa dönüşmüştü. Kardeş kardeşi öldürüyordu.

Ülkede ne siyasi istikrar vardı, ne de huzur…

Seksenli yılların darbe ile sükûnete kavuşan ortamında asker ve polisin ülke insanının ensesinde boza pişirdiği günleri de hatırlarım.

Bu sefer kardeş kavgası bitmiş, ceberut devlet yönetiminin zorbalıkları başlamıştı. Kazara jandarma veya polis karakoluna düşmeyegör…

Seksenli yılların ortalarında rahmetli Özal ile makas değiştiren Türkiye’yi de hatırlarım.

Erken biten Özal baharında az zamanda çok iş yapıldı. Özal’ın Cumhurbaşkanlığına geçişi ile o dönem de sona erdi.

Sonra yeniden başladı kavga-gürültü, kıtlık-yokluk…

Doksanlı yılları ise daha iyi hatırlarım. Çünkü artık üniversiteyi bitirmiş, mesleğe başlamış bir gençtim. Koalisyonlar, koalisyonlar, koailsyonlar….

Şimdi ‘ortak akıl’ ambalajı ile gençlerin kafasını karıştırmaya çalışanlara o koalisyon yıllarını bir sormak lazım. Koalisyonlar ortak aklı, ortak akıl da başarıyı getiriyorsa o yıllarda neden başarı gelmedi.

Neden rahmetli Demirel’in deyimi ile ‘ülke 70 sente muhtaç oldu?’

Yeniden açlık ve sefalet, yeniden istikrarsız ülke yönetimi, yeniden batıya muhtaç olan Türkiye, yeniden kuyruk ve yokluklar…

Ülke insanı parası olmadığından dolayı hastanelerde rehin kalıyordu.

Rehin kalan hastanın hastaneye maliyeti daha yüksekken neden rehin bırakıldığını düşünen yöneticiler dahi yoktu. Hele de SSK hastalarının ilaç kuyrukları…

Hasta yakınları günlerce kuyruk bekliyor ancak yine de ilaç bulamıyordu.

Tam da hesap uzmanıyım diye öğünen Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü yaptığı dönem…

Peki, o yılların ürünü 28 Şubat sürecini unuttuk mu? Unutmadık. İktidar olma ve iktidarda kalma lüksünü askeri üniformaların gölgesine borçlu olan hükümetlerin inançlı kesime uyguladığı zulmü…

Şimdi gençlere anlatıyorum da inanmıyorlar bana, inanamıyorlar…

Masal gibi geliyor onlara. Evvel zaman içinde bir dönem anlattığımı sanıyorlar.

Hâlbuki bir kuşak kadar uzaklar o zulme.

Anne-baba, amca, hala ve teyzelerinin lise ve üniversitede olduğu yıllardı o dönem..

Ama işte ‘Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.” ‘Yani unutkanlık insan halidir ‘ der atalar…

Bazıları unuttu, bazıları ise maalesef o günlerin özlemini çekiyor. Yetkiyi alabilseler, aynı şeyleri yapmaktan çekinmeyecekler.

Çünkü onların başörtüsüne, inançlı gençliğe, kültür değerlerimize tahammülü yok.

2000’in başlarını ise utançla hatırlamaktayım.

Başbakanın ABD başkanının önünde iki büklüm poz verdiği, devletin ekonomisini düzeltsin diye dışarıdan ithal bakanın getirildiği, İMF’den bir miktar borç alabilelim diye ülkenin bu bankaya ipotek edildiği o yıllar…

Sonra bir sihirli el dokundu güzel ülkeme…

Caminin minare ve kubbesinden bahseden bir şiiri okudu diye hapse atılan genç bir politikacıya ‘iade-i itibar’da bulundu o güzel ülkemin güzel insanları.

Bugün, 2022’nin Kasım ayında verilmiş doğru bir kararın meyvelerini deriyor 85 milyon ülke evladı…

Hangi meyveler mi?

Piyade tüfeğini dahi üretemeyin o dönemin Türkiye’si bugün kendi uçağını, kendi uçak gemisini, kendi İHA ve SİHA’sını, kendi tankını, kendi helikopterini yapabiliyor.

Şehirlerarası ve şehir içi yoları köstebek yuvasına dönen ülkemin bugün tüm şehirlerarası yolları duble yol.

Bununla da yetinilmemiş otobanlar yapılmış, yollar tünellerle kısaltılmış, hızlı tren yolları inşa edilmiş, neredeyse her ilde havaalanı var…

İlkokula başlayan öğrencisine sınıf ve sıra bulamadığı bir Türkiye’den her ilinde üniversite olan günümüz Türkiye’sine gelinmiş.

3600 dolar milli geliri olan bir ülkeden kişi başı geliri 10 bin doları aşan bir ülke çıkarılmış.

36 milyar dolar ihracat yapabilen ve ihracatının tamamına yakını tarımsal üretim olan bir devletten, 250 milyar doları aşan ihracat gerçekleştiren bir devlet oluşturulmuş.

Hem de tamamına yakını sanayi ürünü…

Hepsinden önemlisi inanç ve kültürel değerlerin önündeki engellerin kaldırıldığı, insanların görüş ve düşüncesinden dolayı dışlanmadığı, terörün minimize edildiği, dünyanın her tarafında itibarı olan bir Türkiye var.

Şükür.

İşte bunun için çok ama çok önemli 14 Mayıs seçimleri.